KESİŞEN YOLLAR – ALİ ŞAHİN

 

Kıbrıs’ın kuzeyinde göçmen kesimlerle ilgili tartışmalar dünyanın birçok ülkesine kıyasla farklılık gösterir. Çünkü Kıbrıs’ın kendine özgü politik atmosferi bilhassa bölünmüşlükten dolayı yaratılan ikili durum Kıbrıs’taki birçok konunun tartışılmasını farklılaştırıyor.

Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti(TC), bir devlet politikası olarak 1950’li yılların sonlarından günümüze değin gerek ekonomik ve siyasi gerekse de kültürel olarak Kıbrıslı Türkleri yok etmeye çalışıyor. Bir “kurtarıcı” görüntüsü altında Kıbrıslı Türkleri, emperyalizmin ve kendisinin ada üzerindeki mevcut çıkarları ve beklentileri için bir araç ve koz olarak kullanan TC Devleti, bu çıkarlara karşı herhangi bir karşı duruşu engellemek için Kıbrıslı Türkleri asimile etmeye ve üretmeden yaşayan asalak bir kültür içine hapsetmeye çalışmaktadır.Tayyip Erdoğan’ın 2011 yılında ifade ettiği “stratejik çıkarlarım var” söylemi tam da bunun göstergesiydi. Bu asimilasyon politikalarının bir parçası olarak da 1974’ten sonra sistematik bir şekilde Türkiye’den Kıbrıs’a çok geniş bir nüfus taşımış ve taşınmaya da devam etmektedir. İşte Kıbrıs’ta göçmen tartışmalarını farklı kılan bu durumdur. Çünkü TC’nin, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden farklı farklı zamanlarda Kıbrıs’a getirdiği/yönlendirdiği bu göçmen kesimler belli başlı imtiyazlı bir kesim dışında en zor şartlar altında yaşamaktadır. Adanın kuzey yarısındaki emekçi nüfusun belki de yarısından çoğunu bu kesim oluşturmaktadır. Bu normal şartlardaki işgal eden ülkenin insanları ve işgal edilen ülkenin insanları durumunun tam tersi bir durumdur. Bu şunu göstermektedir ki; Kıbrıs’ta ne basit bir göç durumu ama ne de basit bir sömürge durumu vardır. Politik olarak durumun karmaşıklığı bahsettiğimiz farklılığın sebebidir. Dolayısıyla bu farklılığı iyice analiz etmeden ezbere bir politika yapmak sol olduğunu iddia eden kesimlere bir şey kazandırmayacaktır.

Egemenler ve işbirlikçileri adaya gelen bu insanları hem mahkum ettikleri koşullarla mağdur ediyor hem de yarattıkları mağduriyeti kendi lehlerine avantaja çevirerek bu insanları bir oy deposu olarak kullanmaktalar. Adaya gelen göçmenlere adeta bir “dilenci” muamelesi yapan egemenler ve işbirlikçileri, göçmenleri sadece seçim zamanı “hatırlayarak” bu anlayışını göstermektedir. Göçmen kesimlerin birçok açıdan en zor koşullarda yaşadığı herkesin kabulüdür ve bu zor koşulların sorumlusu bizzat egemenlerin kendisidir.

Öte yandan birçok solcu çevre ise Türkiye’den gelen göçmenlere bir gün muhakkak Türkiye’ye geri dönmesi gereken insanlar muamelesi yapmakta hatta yer yer Türkiye Devleti’ne gösteremediği tepkisini Türkiye’den gelen insanlardan çıkarmakta ve bu şekilde doğru bir politik hat izlediğini iddia etmektedir. Gözden kaçırılan nokta, bu anlayışın yanlışlığından ötürü sola bir şey kazandırmaması bir yana, göçmenlerin ister istemez sağ çevrelere kaymasına sebep olduğu ve sonuç olarak sağ çevrelere kazanç sağladığıdır. Hali hazırda göçmen çevrelerin adaya geliş biçimleri, bu çevreleri doğallığında egemenlere yönelik bir sempati beslemeye zorluyor. Bunun üzerine soldan yükselen yanlış tepkiler yaşadığımız çıkmaza tuz biber ekiyor.

Yıllardır bu ülkede yaşayan, geleceğini bu ülkede gören, emeği ile geçinen, kültür olarak kendini Kıbrıslı Türk kültürü ile harmanlayan bu göçmen kesimlerin, solun ilişki kurması gereken öznelerdir ve bu koşullarda yapılması gereken bu ihtiyaca cevap verecek araçlar yaratmaktır. Çünkü konunun özü itibariyle açık olan şudur ki; Türkiyeli-Kıbrıslı çelişkisi yoktur, ezen-ezilen çelişkisi vardır. Kültürel olarak yıllar içinde birbirini karşılıklı olarak belirleyen ve etkileyen Kıbrıslı Türkler ve göçmenler yeni bir Kıbrıslı Türk kimliği yaratmıştır ve bu değişim sürmeye de devam edecektir. Çünkü kültür yaşayan bir olgudur ve sürekli olarak değişim geçirir. Önemli olan, bu değişimin asimilasyoncu politikalarla belirlenmesi değil bizzat kültürü var eden halklar tarafından belirlenmesidir. Bu da egemenler tarafından yaratılan suni çelişkilerin değil ezen-ezilen arasındaki çelişkilerin ön plana çıkarılması ve ezilenlerin bir bütün olarak ezenlere karşı mücadele etmesi ile gerçekleşebilir. Zaten ezilenlerin birliği sağlandığı oranda, Kıbrıs’ın kuzeyinde egemenlerin ve onların işbirlikçilerinin hiçbir dayanak noktası kalmayacaktır.

Bugün Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’den gelen göçmenleri birçok biçimde aynı, bazı biçimlerde ise farklı olarak mağdur eden ve ezen egemenler aynıdır. Dolayısıyla ezilenlerin mücadelesi de aynılaşmak yani birleşmek zorundadır. Kurtuluş için yolların kesişmesi olmazsa olmazdır. Bu zorunluluk da ancak ezilenlerin birliği ve halkların kardeşliği temelinde yürütülecek devrimci bir çalışmayla gerçekleştirilebilir. Aksi halde halklar içinde çeşitle sebeplerden ötürü büyüyen öfke yanlış adreslere yönelmeye devam edecektir.

ALİ ŞAHİN

BARAKA AKTİVİSTİ

Be the first to comment

Leave a Reply