Kürtaj, Cinayet Değildir! – Feray Yalçuk

Günlerdir bazı gazetelerde, bazı “gazeteciler” tarafından kürtaj çetesiyle ilgili halka sunulan haberler tamamen tiraj odaklıydı. Hiçbir medya etiği, insanların duygularına oynayıp, olay üzerinden “ahlakçılık” yapmayı, bu olaya yorum katararak “10 haftadan sonra kürtaj katilliktir” mesajı vermeyi, kaldırmaz. Kullanılan fotoğrafların akla mantığa sığan hiçbir yanı yoktu. Bu haberler, konuyu sadece odağından uzaklaştırdı.

Konunun esas odağı mesleğini kötüye kullanan bir grup insan, denetim yapmayan bir devlet ve canlı doğan bazı bebeklerin boğularak öldürülmesiyken, konu hepten kürtaj oldu.

Önce sormamız gereken soru bu insanların bu işi yapmak için neden Kıbrıs’ın kuzeyini seçtiğidir. Çoğunun Türkiye’den geldiği iddiasından sonra bunun nedeninin TC’nin yasal kürtajı dahi ayıplayan, tecavüz sonucu hamile kalan kadına doğurmasını söyleyen gerici politikaları olduğunu anlamak çok da güç değil.

Kürtaj, uzun yıllardır tartışılan ve muhtemelen daha da tartışılacak bir konudur. Bu yazı kürtaj sorununa nihai bir çözüm getirmek yerine bu sorunla ilgili biraz kafa yormamız gerektiğini bir kez daha anladığımız bu günlerde, kürtajı etraflıca düşünmeye bir çağrıdır. Bu olayla birlikte “10 haftadan sonra kürtaj katilliktir” naraları atılmaya başlandı. Neden? İngiltere’de bu süre 24 haftadır. Bu durumda tüm İngiltere halkı ya katildir ya da katle göz yuman canilerdir. Öyle mi? Kürtaj için 10 hafta gibi bir sürenin kısa olduğu su götürmez bir gerçek. Hamileliğin anlaşılması en iyi ihtimalle 5 – 6 haftayı bulurken 4 haftada bu kadar önemli bir karar verilebilir mi?

Kadının üzerindeki orantısız baskı

Kürtaj sorunu, kadının duyması, hissetmesi ve “duyarlı” bir şekilde çözümlemesi gereken bir durum gibi bahsedilir. Ve kadınlar, bu sorunu kendilerine atfedilen “duyarlılık, hassaslık ve anaçlık” gibi “kutsal” özellikleriyle çözümlemek zorunda bırakılıp şöyle bir yol ayrımına getirilirler; Sorumluluk al ya da bencillik et. Bunu bir “iyilikseverlik”, “fedakarlık” olarak gösterip kadını hamileliğiyle yüceltmek alttan alta kadına aksini yaptığı durumda (kürtaj) bu söylenenlerin tam tersi olacağı mesajını verir.

Fakat kürtaj meselesi, hamilelikten ziyade hamilelik sonrasındaki bakım ve sorumluluk üzerinden değerlendirilmelidir. Hamile kadının hamileliği sürdürme, çocuk doğurma ve çocuk yetiştirme kapasitesiyle ilgili düşünme ve karar verme özgürlüğü vardır. Dünyaya bir çocuk getirmek ahlaki açıdan o kadar önemli bir karardır ki, bu kararı vermek hamileliği sürdürme “zorunluluğundan” daha önemlidir. Kürtaj sorununu sadece hamilelik süreciyle sınırlandırmak ve sonrasındaki bakım, sorumluluk (maddi – manevi) gibi önemli konuları görmezden gelmek, kadına düpedüz haksızlık etmektedir. Kürtaj olmak isteyen kadının sıkıntısı, hamilelikle değil annelikledir ve bu çok doğal bir durumdur. Düşünülenin tersine kadınlar, fetüsü* önemsemediklerinden değil çok fazla önemsediklerinden kürtajı seçmektedirler. Kafalarındaki sıkıntılar ben merkezci değil şöyledir; Acaba iyi bir anne olabilecek miyim? Ben bunu başarabilecek miyim? Bu çocuğa güzel bir hayat verebilecek miyim? Bu sorulardan da apaçık anlaşılacağı gibi kadın, mevcut aile düzeninde yalnız bırakılmıştır. Fakat, bunlardan bağımsız olarak da sadece anne olmak istememek hala haklı bir gerekçedir.

Hak, nerede başlar?

Kürtaj konusunda en temel sorunlardan biri de fetüsün kişilik haklarına sahip olup olmadığıdır. Bir yanda kürtaj hakkını savunanlar, insanların kişilik haklarının döllenme anında değil de sonradan elde ettiğini ve hamileliğin “erken” evrelerinde fetüsün bir kişi sayılamayacağından kürtajın da cinayet olarak sayılmaması gerektiğini savunurlar. Yaşama hakkı üzerinden kürtaja karşı çıkanlarsa tüm insanların yaşama hakkının “kutsal” olduğunu ve fetüsün de bir insan olduğunu savunurlar. Fetüs, insan DNA’sı taşıdığı için biyolojik olarak insandır fakat sperm ve yumurtanın da DNA’sı vardır. Bu durumda fetüs insan mıdır? Diğer yandan insanı insan yapan, diğer canlılardan ayıran nedir? Bunlar uzun uzadıya tartışılabilir. Kişi olmak döllenmeyle mi başlar? Beyin yaşamı ile mi? Doğumla mı? Hareketlenmeyle mi? Yoksa aklımızla kararlar vermeye başladığımız zaman mı?

Kürtaj kararı neden kadına aittir?

Kürtaj kararında son sözün kadında olmasının gerekliliği tamamen içinde yaşadığımız toplumla alakalı bir durumdur. Kadının hamilelik süresince ve sonrasında genellikle yalnız bırakıldığı toplumumuzda elbette ki kararı veren kadın olmalıdır. Bu yüzdendir ki devletin veya erkeğin son sözü söylemesi gibi bir durum söz konusu değildir.

Kürtaj çetesinin yaptığı elbette ki cezalandırılmalıdır. Doğduğunda canlı olan bir bebeğin boğularak öldürülmesi elbette katilliktir. Fakat, konuları birbiriyle karıştırıp kürtajı “ayıplamak” bizi çok daha içinden çıkılmaz durumlara itebilir. Tıpkı Türkiye’de gerici devlet propagandalarıyla kürtaja cinayet yaftası yapıştırıldıktan sonra yaşadığımız bu durum gibi.

*Hamileliğin 9. haftasından itibaren doğuma kadar olan sürede, anne karnında gelişen canlıya verilen isim.

Kaynak: Fe Dergi: Feminist Eleştiri 7, Sayı 1. Kürtaj Tartışmaları ve Feminizm

 

Feray Yalçuk

Baraka Aktivisti