Mahmut Hoca’nın Ardından – Mehmet Adaman

Münir Özkul…

Türk sinemasının dev ismi…

Herkesin Mahmut Hoca’sı, Yaşar Usta’sı…
Bir arkadaş onun öldüğünü duyunca “Münir Özkul’u ben zaten öldü biliyordum.” dedi hayretle…

Aslında haksız değildi. Uzun yıllardır fiziken yoktu. Sağlığı el verseydi bile devam eder miydi rollerine? Ya da devam ettirirler miydi?

Tartışılır.

Söyleyin şimdi…

Mahmut Hoca’yı unutabilir misiniz?

Hababam Sınıfı’ndaki “Ben tüccar değil, eğitimciyim” repliği gözümüzün önünden silinir mi hiç? Hele ki günümüzde gün geçtikçe daha da ticarethaneleşen, öğrenciyi müşteri gibi gören eğitim kurumlarını gördükçe, her yerde onların borusu öttürülürken hep Mahmut Hoca’nın o repliği gelmeyecek mi aklımıza? Üniversite patronlarına, eğitim kurumu adı altında eğitimi ticarete dönüştürenlere en güzel yanıt değil mi Mahmut Hoca’nın o tavrı?

Peki Yaşar Usta’yı unutabilir misiniz?

Fabrikatör Saim Bey’in karşısına dikilip “Bak beyim, sana iki çift lafım var…” diye başlayan o replik, bir nevi işçi sınıfının onurunu temsil etmiyor mu aslında hala daha? Bugünkü dizilerde ve filimlerde artık hep var olan zengin aile tiplemelerinin samimiyetsizliğinin zerresini görebilir misiniz siz Yaşar Usta’da?

Göremezsiniz…

Günümüzde Türk sinemasında artık Yaşar Usta, Mahmut Hoca gibi karakterler yer almıyor. Hayata emekçiler ve ezilenler gözünden bakanlar değil, kirli mafyatik meselelerle ilgilenen zengin patronlar ve onların baba parası yiyen çocuklarının aşk hikayelerini konu alıyor artık televizyonlar. Fabrikatör Saim Bey’in intikamı alınıyor yani bir nevi…

Hani bizim arkadaş demişti ya “o zaten ölmemiş miydi?” diye. Aslında onu ve onun temsil ettiği o temiz karakterleri 1980 darbesinden sonra adeta “öldürdüler”. Onun karakterleri artık yaşamıyor, yaşattırılmıyor. Bugün artık tek fark, fiziksel olarak kendisinin de hayatta olmaması, o kadar.

Peki Münir Özkul günlük yaşamında nasıl bir insandı? Bunu daha iyi anlamak için 12 Eylül döneminde yaşanan bir olayı hatırlamakta fayda var:

12 Eylül darbesi özellikle emek eksenli faaliyetler yapan her kesimin üstünden silindir gibi geçer. En başta da sanatın ve sanatçının. Neredeyse herkes baskılarla sindirilir, korkutulur ve susturulur. Birkaç onurlu sanatçı hariç tabii. Onlardan biri de kim mi? Münir Özkul…

O dönemde Şehir Tiyatrolarında oyunculuk yapan Münir Özkul, oynadıkları “Kanlı Nigâr” oyununda geçen “paşam da paşam…” sözlerinin faşist generaller tarafından oyundan çıkartılmak istenmesi üzerine “Siz benim yatak odama izinsiz nasıl giriyorsunuz? Bu kelimelerin çıkmasına karşıyım ve ısrar ederseniz istifa ediyorum!” diyerek Şehir Tiyatrolarından istifa eder. Kenan Evren ve onun generallerine karşı böylesine dik bir duruş sergileyen ilk sanatçı olarak da Türk sineması tarihindeki yerini alır.

Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi, hani şimdilerde magazin programlarına sıkça malzeme olan ve bundan sözde “rahatsız” oldukları ünlülerin “özel hayatları”, Münir Özkul için oynadığı rollerle iç içe geçmişti. Oynadığı karakterlere ve repliklerine müdahale edilmesi ile yatak odasına girilmesini aynı şey olarak görüyordu yani.

Çünkü o, sanatını halkı için yapıyor; oynadığı rolleri kendi kişiliğinden farklı bir yerde konumlandırmıyor ve toplum sorunlarını kendi sorunları gibi algılıyordu. Tam da gerçek bir sanatçı tavrı yani.

Peki artık yeni bir Münir Özkul gelir mi?

Elbette gelir. Onun çizdiği yoldan birileri çıkar gelir mutlaka. Gerektiğinde iktidara kafa tutabilecek, oynadığı karakterlerle ezilen kesimlerin sesi ve umudu olabilecek birisine -hele ki saray soytarısı “sanatçı” bolluğu yaşanan bugünün Türkiye’sinde- çok ama çok ihtiyaç var. Aslında böylesi bir sanatçıya hangi toplumun ihtiyacı yok ki?

Belki Münir Özkul öldü ancak onun ve canlandırdığı o onurlu ve gururlu karakterlerinin unutulmasına müsaade etmemek hepimizin görevi olmalıdır.

Mehmet Adaman
Baraka Aktivisti