Mecburi Hale Gelen Bir Tartışma Konusu (2) – Ali Şahin

Geçen hafta kısmen de olsa bir giriş yaptığımız Kıbrıs`in kuzeyinde laiklik tartışmasına bu hafta da Kıbrıslı Türk siyasetinin laiklik mevzusuna bakisini irdelemeye çalışarak devam ediyoruz.

Kıbrıslı Türk solu ve sağını laiklik konusuyla ilgili en geniş anlamıyla kendi içlerinde ikiye ayırabiliriz

Sağ siyaset içerisindeki bir kesim Türkiye`deki AKP iktidarıyla birlikte itaatkar bir biçimde laiklik algısını AKP`ye yaranacak şekilde yeniden biçimlendirdi.

Bu itaatkar işbirlikçi çizgi tutarsız bir laiklik savunusu pahasına AKP`nin her türlü gerici dayatmasına evet diyen bir çizgiyi temsil eder.

Sağın bir diğer kanadı ise Türkiye`de Refah Partisi ile düşüşe geçen, 28 Şubat gibi girişimlerle nefes almaya çalışan ancak AKP ile birlikte bir çözülme süreci yaşayan Kemalist çizginin takipçisidir.

Bu kesim basit anlamıyla laikliği bir slogana indirgeyerek daha çok şekilsel bir laik algısına sahiptir.

Elitist bir karakter taşıyan bu laiklik anlayışı dini kendi egemen olduğu devlet altında bir biçime sokmaktadır.

Yani istediğinde rahatça kullanabildiği ve sınırları iktidar tarafından çizilmiş bir devletin dini anlayışı.

Bu yaklaşım yeri geldiğinde toplumun dini inançlarını modern bulmayıp çeşitli biçimlerde yasaklarken aynı zamanda milliyetçilik ve şovenizm konusunda kullanmaktan hiç çekinmemiştir.

Fakat bu anlayışın beslendiği kanal Türkiye’de krize girince işbirlikçilik anlamında adamızda da gözden düşmüş ve tüm direnişine rağmen günden güne güç kaybettiği bir tasfiye sureci yaşar hale gelmiştir.

Peki; Kıbrıslı Türk solunda durumlar ne alemde?

Genel anlamıyla sol içinde de iki ana bakış açısı laiklik tartışmalarına yön verir.

Birincisi Kemalist sağın sol bir versiyonudur.

Kemalizm’e soldan bakan bu anlayış sol içinde gelenekselci kesime denk düşmektedirler. Siyaseten Kemalist olarak adlandırılmasa da laiklik konusunda Kemalist hareketten farklı bir görüş ortaya koymayan bu kesimlerin özellikle AKP’nin Kıbrıslı Türklere yönelik siyaseti günden güne ayyuka çıktıkça Kemalizm’le bakışması flörtleşmeye kadar varmaktadır.

Bu flört yer yer Dr. Küçük’ü bayraklaştırmaya kadar varıyor.

Diğer bir kesim ise sol liberal siyasettir.

Sol liberaller post modern siyasetin bir ürünü olarak laiklik konusuna kişinin bireysel inanç özgürlüğü noktasından bakmaktadır.

Böyle bir anlayış en basta gayet makul gözükmesine rağmen dindar ve liberal bir yorumdur.

Çünkü bu görüş dini, etkilendiği ve etkilediği toplumsal koşullardan kopartarak ve soyut bir kavram olarak ele alır.

Ancak dinin toplumsal koşullar tarafından belirlendiği ve bunun bir sonucu olarak toplumu yeniden belirlendiği AKP’nin mevcut pratiğiyle görülmektedir.

Zaten bundan dolayı sol liberal kesimler gittikçe daha da baskıcı hale “Ilımlı İslam”  siyaseti karşısında tam bir kafa karışıklığı yaşamaktadır. O kadar ki Kıbrıs konusunda barışçı olduklarına inandıkları ve bu yüzden destekledikleri AKP`nin Kıbrıslı Türklere yaptıklarını kendi kitlelerine bile açıklayamamaktalar.

Özgürlüğü toplumsal koşullardan bağımsız bir şekilde kişinin her istediğini yapabilmesi şeklinde algılayan bu anlayış dinin inançların toplum içinde nasıl mahalle baskısına ya da linç kültürüne dönüştüğünü bir türlü açıklayamamaktadır!

Dolayısıyla özgürlükleri soyut bir biçimde savunan bu sol liberaller ortaya koydukları politikalarla “muhafazakar demokrat” kesimlerin arzu ettikleri solcu biçimidir.

İhtiyacımız olan daha tartışılmaya çok ihtiyacı olsa da dini inanışları yaygınlaştıran sosyo-ekonomik koşulları hesaba katarak hareket eden bir laiklik anlayışıdır.

Yani dinin yaygınlaşmasında büyük etkisi olan sömürü ve yoksulluk gibi nedenler üzerine eğilen bir laiklik.

Böyle bir laiklik anlayışı sağ ve sol olarak ayırdığımız Kemalist çizgilerden farklı olarak ilerlemeyi şekil ve yasaklamalarla sağlayamayacağının farkındadır.

Bu yüzden, gericiliğe karşı savaşırken yoksulluğa ve sömürüye karşı savaşı da savunur. Dolayısıyla gericiliğe ve faşizme karşı savaşırken eşitlik ve özgürlüğü de savunmayan bir laiklik anlayışının sözden öteye gitmeyen bir laikliği savunduğunun vurgular.

Bu anlayış dinin devlet işlerinden ayrılmasını savunurken mistik inanışlara karşı ideolojik bir mücadeleyi bilimi savunarak sürdürür ve toplumun inançlarına karşı yasakçı bir tavır almaz.

Bu yaklaşım devrimci bir laiklik savunusudur.

Bu yazı 9 Kasım 2013 tarihinde Bağımsızlık Yolu Örgütlenme Sekreteri Ali Şahin tarafından kaleme alınmıştır.