Memurdan Devrimci Olmaz… – Münür Rahvancıoğlu

memurSon zamanlarda çok sık karşılaştığım bir iddia var…

Memurdan devrimci olmaz”, diyor bir çok tanıdık…

Üstelik çok da eminler bu söylediklerinden…

Öyle ki, iddialarını kanıtlama ihtiyacı dahi hissetmiyorlar; çok bilinen, herkesçe paylaşılan ve doğruluğu tartışmasız bir fikri dile getirmenin rahatlığı seziliyor yaklaşımlarında…

Biraz daha agresif olanları, küçümseyici bir tonda kullanıyor bu ifadeyi; “sizi gidi, memur devrimciler sizi!

***

Komik de bir hava yok değil hani bu ithamlarda…

Oldum olası anlayamamışımdır burada eleştirilenin “memur” olmak mı yoksa devrimcilik mi olduğunu…

Yani mesela kişi “memur”sa, devrimci fikirler edinmemeli mi demek istiyorlar? Yoksa devrimci kişiler, kamuya girmemeli diyorlar?

Peki bu iki “çatışan kimlikten” “memuriyet” kişinin devrimciliğini etkilemekteyse, neden devrimciliği “memuriyetini” etkileyememektedir acaba?

Belli ki adına “memurluk” denilen meslek, adına devrimcilik denilen yaşam tercihini kolayca biçimlendirebilecek kadar güçlüdür bu dostların gözünde…

Ancak gene de kızgınlıkları “memurluğa” değil de daha çok devrimciliğe imiş gibi geliyor bana…

“Memur” olmayan devrimci mi bulamıyorlar bilmem, ama hep “memur” devrimciler ile  uğraşıyorlar…

Devrimci olmayan “memurları” aşağılamıyorlar mesela, veya salt devrimci olduğu için özellikle övdükleri “memur olmayan” özel birisi de yok.

Tam aksine “memurun” geçim derdi, çalışma hayatındaki sıkıntıları falan önemli onlar için… “Oh olsun bu memurlara, sistemin işbirlikçileri sizi” diyenini de duymadım daha…

Ama kişi hem “memur” hem de devrimcilik iddiasındaysa, vay haline…

İşte o zaman tanrının gazabı olup yağıyorlar gökten… Kısılan gözler ve alaycı sözlerle koyuyorlar evrensel ve eleştirilemez yargıyı: “Memurdan devrimci olmaz!”

***

Niye olmaz “memur”dan devrimci?

Bu evrensel bilginin bazı iyi niyetli sahipleri, bunu da izah ediyorlar, sağolsunlar…

“Çünkü memur, maaşını devletten alıyor…”

Ve bu “derin” açıklamadan sonra bile, hala şüphe edebiliyorsanız bu “ulvi” gerçekten; işte o zaman sizin aslında iflah olmaz biri olduğunuza kanaat getiren yüz ifadelerini buluyorsunuz karşınızda…

Acıma mı, iğrenme mi belli olmayan; kibirle karışık bir mesafe yerleşiyor gözlerle çene arasına…

Yer yarılıp içine girseniz, Sarayönü’nde bağıra bağıra tövbe etseniz…

Belki o zaman affedilebilirsiniz…

***

“Memurdan devrimci olmaz, çünkü memur maaşını devetten alıyor.”

Maaş aldığı yere göre mi değişir kişinin yaşam içindeki duruşu?

Mesela maaşınızı devletten değil Boyacı’dan alırsanız, olabilir misiniz devimci?

Ya da kendi işini yürüten bir esnaf mı olmak gerek, devrimciliğinizin tartışılmaması için?

Yoksa devrimci olmanın yegane koşulu, “devrimciliği tartışmasız” bir gazeteden maaş çekmek midir acaba?

Yani kişi, maaş aldığı yere biat etmek zorundaysa eğer; Boyacı neden muaf bundan da devlet değil?

Geçim derdinde ise memur onların dediği gibi, ve fiyatlar sürekli artarken maaşlar sabitse, ve hayat pahalılanıyorsa gitgide, ve bu sistem yanlışsa komple; memurun da emekçiden sayılmaması niye?

***

Sınıf ihaneti az görülmüş bir şey değil tarihte oysa…

Aristokratından küçük burjuvasına kadar binlerce devrimci kazandırdı tarih bizim saflara…

Bunlardan, devrim için seve seve kendini feda edeni de, özünü özleyip halkın “öğretmeni” olmak isteyeni de çıkmadı değil…

Zaten yaşamı düz bir çizgi, safları siyah ve beyaz, devrimi lekesiz bir sayfa olarak algılayanlar da böyle gelmedi mi aramıza?

Püriten ahlak anlayışları, çelişkisiz yaşam arayışları, kendi kendilerini kırbaçlayışları, anlamsız umutları ve sonsuz karamsarlıkları ile kapılmadılar mı onlar da devrimin akıntısına?

Hoşgeldiler sefalar getirdiler yanımıza…

Çok renkli başlıklar eklediler tartışmalarımıza…

Sırf kendi varlıkları ile ispatlıdır devrimciliğin çekim gücü…

***

Adına sosyal refah devleti denilen iğrenç uzlaşma çözülür, “memur” her geçen gün daha da emekçileşirken…

Devrimciliği hareketin “trafik polisliği” zannederek, kafasındaki püriten ahlak anlayışına göre “dur” veya “geç” işareti yapan dostların panik içinde olmaları ne kadar doğal…

Yaşam akıp gidiyor…

Ve tüm acımasızlığı ile siyahlara beyaz, beyazlara siyah katıyor hayat…

Münür Rahvancıoğlu

Baraka Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply