O MAVİ GÖZLÜ BİR DEVDİ – CELAL ÖZKIZAN

3 Haziran 1963 : Nazım Hikmet öldü

 

1902’de doğmuştu…

 

Doğduğu şehre dönmemişti bir daha, geriye dönmeyi sevmezdi çünkü…

 

Daha 13 yaşında, ilk şiirini yazıp vatanın feryadından söz etmişti, “dinle de vicdanına öyle hükmet” demişti; hayatı boyunca öyle yapıp, vicdanını dinleyecekti…

 

Kısa bir süre sonra, aynı yaşta, üçüncü şiirini yazar, sokağında yanan bir eve bakarken “yanıyor ! yanıyor ! müthiş terrakeler” dizeleri dökülür kaleminden…

 

Yangına dair şaşkınlığı uzun sürmeyecektir ama, yangın bir süre sonra onun için cesaretle ve gülümseyerek içine atlanılması gereken bir şey haline gelecektir, yangın yaşamın benzinidir : “ben yanmasam / sen yanmasan / biz yanmasak / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”…

 

Yanmakta olanın en büyüğüne bile kafa tutar hatta : “akın var / güneşe akın ! / güneşi zaptedeceğiz / güneşin zaptı yakın !”…

 

Sonra güneşten bile büyük yangınların var olduğunu öğrenir, yüreği bir kadın için yandığında : “sen esirliğim ve hürriyetimsin / çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin / sen memleketimsin”…

 

Aşkyla bir tuttuğu memleketinden ayrı düşmek zorunda kalır sonra, bir daha dönmemek üzere hem de. Sürgünde uzun yıllar geçmişken, bir Bulgaristan gezisinde, Karadeniz’e kıyısı olan Varna şehrinde, gözleri karşı kıyılarda, memleket hasretinin yangını şiire dökülür : “bir vapur geçer Varna önünden / bir vapur geçer Boğaz’a doğru / Nazım usulcacık okşar vapuru / yanar elleri”

 

Yangındır Nazım’ın hayatının özeti…

 

***

 

Aradığı her şeyi  bulabilir insan, Nazım’ın şiirlerinde…

 

Ölümün telaşını, hayatın asla tamamlanamayacağını : “giderayak işlerim var bitirilecek / giderayak… kopardım portakalı dalından / ama kabuğu soyulamadı / oldum yıldızlarla haşır neşir / ama sayısı bir tamam sayılamadı / kuyudan çektim suyu / ama bardaklara konulamadı… sevdalara doyulamadı”…

 

Ölümün korkusunu : “ne ölümden korkmak ayıp / ne de düşünmek ölümü”…

 

Ölüme meydan okumayı : “zavallı bir çingenenin / kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli / geçirecekse eğer / ipi boğazıma / mavi gözlerimde korkuyu görmek için / boşuna bakacaklar / Nazım’a!”

 

Ölümü reddetmeyi : “yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin / hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil / ölmekten kortuğun halde ölüme inanmadığın için / yaşamak yanı ağır bastığından”

 

***

 

Dedemizin ganimetini, babamızın da şerefini şanını almış biz Kıbrıslı Türklerin kulaklarını çınlatır geçmişten gelerek : “sen de bilirsin ki ben / ne dedemden miras bekledim / ne babamdan şeref, şan / hasep, nesep, kan, soy sop işinde yokum / çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum /

ne de tecrübelik bir tavşan / ben sadece ölen babamdan ileri /  doğacak çocuğumdan geriyim /
ve bir kavganın adsız neferiyim…”

***

Ömrünün yetmeyeceğini çok iyi bilmesine rağmen, devrimden sonrasını da düşler : “ve ben / o günden / çok daha sonra / sağ kalırsam eğer / şehrin meydan kenarlarında  yaslanıp duvarlara / son kavgadan benim gibi sağ kalan ihtiyarlara / bayram akşamlarında keman çalacağım / etrafta mükemmel bir gecenin ışıklı kaldırımları / ve yeni şarkılar söyleyen / yeni insanların / adımları”…

***

İnsan her şeyi bulabilir Nazım’ın şiirlerinde…

 

Mücadeleyi : “burjuvazi / kavgaya davet etti bizi / davetleri kabulümüzdür!”…

 

Mücadelede inat etmeyi : “işte böyle Laz İsmail / mesele esir düşmekte değil / teslim olmamakta bütün mesele”…

 

Unutmayı : “maziye karışıp sevda yeminim / bir anda unuttum seni, eminim / kalbimde kalbine yok bile kinim / bence artık sen de herkes gibisin”…

 

Hatırlamayı : “ne güzel şey hatırlamak seni / ölüm ve zafer haberleri içinden / hapiste / ve yaşım kırkı geçmiş iken”…

 

İnsanları sevmeyi : “kardeşlerim / bakmayın sarı saçlı olduğuma / ben Asyalıyım / bakmayın mavi gözlü olduğuma / ben Afrikalıyım”

 

İnsanları çok sevmeyi : “asıl en kötüsü / bilerek bilmeyerek / hapishaneyi insanın kendi içinde taşıması / insanların birçoğu bu hale düşürülmüş / namuslu, çalışkan, iyi insanlar / ve seni sevdiğim kadar sevilmeye layık”

 

İnsanlara gücenmeyi : “ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer  / ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / kabahat senin /- demeye de dilim varmıyor ama – / kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”

 

İnsanlığın hangi tarafında durulması gerektiğini : “ büyük insanlık gemide güverte yolcusu /
tirende üçüncü mevki / şosede yayan … büyük insanlık sekizinde işe gider / yirmisinde evlenir  / kırkında ölür… ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter / pirinç de öyle / şeker de öyle / kumaş da öyle / kitap da öyle / büyük insanlıktan başka herkese yeter…”

 

***

Ha unutmadan..

 

Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor…

 

Halâ !

 

Celal Özkızan

Baraka aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply