ASFALT YOLDAN MARŞLARLA İNECEĞİZ! – HASAN YIKICI

“Sonra temizleyeceğiz molozları

sağlam barikatları

keresteleri

ve kiremitleri

yani savaştan geri kalan her şeyi

kullanacağız yeniden

yeni evimizi kurarken.

Ya sonra?

Sonra siz yeniden geleceksiz,

Bizi savaşta daha ustalaşmış

Sizi beklerken göreceksiniz

Sonra yeniden, yeniden geleceksiniz

Ve her muhabere bize öğrettikçe

Hazırlığımız büyüdükçe

Daha da yaklaşacak muhteşem final

Ve o gün geldiğinde

Gün gece gecede gün olacak.

Gelin sizi bekliyorduk,

Son olarak söyleyeceğimiz

Bekleyin,

Yakında biz geleceğiz,

Asfalt yoldan marşlarla ineceğiz.”

Geçen yıl Gezi Komünü’nde dağıtılan şiir fanzininden…

 

Beşiktaş’ın asfalt yokuşlarından marşlarla çıkıyoruz. Yürüdükçe sayımız katlanıyor. Sanki sonsuz kez katlanacakmış gibi ve sayımız katlandıkça mesafeler kısalacakmış gibi…

 

Sloganlar dilden dile, yüzlerce sese, yüzlerce ses binlercesine karışıyor. Geçen yılki sloganların yanına, iç burkan yenileri eklenmiş; eğlenceli olan sloganların azaldığını görüyoruz. Artık ‘Sık bakalım’dan çok, ‘Berkin Elvan 14’ünde bir fidan’ ve ‘Her yer Soma her yer karanlık’ sloganları duyuluyor daha fazla.

 

Beşiktaş’ın asfalt yokuşlarından marşlarla çıkıyoruz. Evlerin pencerelerinden ellerinde tencere tavalarıyla insanlar beliriyor. Tüm semtin sokaklarında slogan sesleri ile tencere tava havası iç içe geçiyor.

 

Yürüyoruz, bizden aldıkları canlarımızla birlikte yürüyoruz. Yaşam hakkını savunurken bize ölümle gelenlerin üstüne üstüne yürüyoruz. İşgal etmeye, kuşatmaya çalıştıkları sokaklarda su gibi akıyor, duvarlarda öfkeli bir slogan, yollarda aydınlık oluyoruz!

 

Beşiktaş’ın asfalt yokuşlarından marşlarla çıkıyoruz. Binlerce kişi, bir yandan öfkeyle yoğuruyor yürüyüşünü; diğer yandan ise bir ‘güvercin tedirginliğinde’ polisin müdahalesine hazırlanıyor. Teşvikiye Cami’yi geçiyoruz. Tüm yol polislerle, Tomalarla dolu. Ses bombaları, ardından gaz…

Sesler, sesler ve sesler… Ara sokaklara kaçışmalar, dağılmalar, toplanma çabaları… Geriye kulaklarda yankılanan sesler ve henüz tamamlanmamış bir yürüyüşün virgülü kaldı.

 

*

Korkunun bir iktidara neler yaptırabileceği ve bir iktidarın nasıl korku iktidarı haline dönüşebileceğini son bir senelik süreç içerisinde en çıplak biçimde 31 Mayıs’ta İstanbul’da gördük. Neredeyse İstanbul’u işgal edercesine 25 bin polisi Taksim ve çevresindeki tüm yolları, kavşakları ve meydanlara yığan AKP sokak muhalefetinden ne kadar korktuğunu tüm dünyaya duyurmuş oldu. Polis gittikçe terörize edilmekte ve bir iç savaş ordusu gibi konumlandırılmakta. Özellikle sivil giyimli, sırt çantalı ve coplu ‘polisler’, sabit konumlandırılmış polislerden farklı olarak nereden nasıl ne zaman ortaya çıkacakları belli olmayan AKP’nin paramiliter milisleri görünümünü veriyor. Bu durum da Türkiye’de bundan sonra da hak ve özürlük ihlallerinin gittikçe artacağı izlenimi veriyor. Özellikle geçtiğimiz gün AKP’nin Yenikapı ve Maltepe dışında hiçbir meydanın miting alanı olmayacağını açıklaması ve diğer tüm meydanları yasaklaması sadece tahammülsüzlüğün ve intikam duygusunun göstergesi değil, aynı zamanda gittikçe otoriterleşen bir rejimin temel yapısal karakteristliğini de gözler önüne seriyor. Sanırım polisle ilgili olarak “A’dan Z’ye her şeyi yapabilir’ diye bir açıklama ancak iç savaş koşullarında olabilecek bir olağan üstlük taşımaktadır demek abartı olmayacak!

Bugün Türkiye’de vicdandan nasibini almamış bir kötülük imparatorluğunun bayrağı sallanmaktadır.

 

*

Yerel seçimlerden bugüne toplumsal muhalefet kesimlerinde bir moral bozukluğu olduğu hissedilen bir gerçekti. 1 Mayıs ve ardından Gezi’nin yıldönümünde yaşananlar bunu daha da bir gün yüzüne çıkartmış görünüyor. Sadece Beşiktaş’tan Nişantaşı’na bir yürüyüşün gerçekleşmesi ve İstiklal caddesindeki yaşananlar, polise karşı önceki eylemlerden farklı olarak bir karşılık verilememesi elbette bir oranda AKP’nin OHAL koşullarına bağlanabilir. Ama bir yandan da moral bozukluklarıyla birlikte direniş dalgasının geri çekiliyor oluşunu da gözlemlemek de fayda var. Geçen sene yıkılan ve aşılan korku duvarı ve eşikler moral bozuklukları ve geri çekiliş içerisinde yeniden örülmeye de gebe gözüküyor.

Eylemden önceki akşam İstanbul’da yeni tanıştığım arkadaşlarla sohbet ediyoruz. İçlerinden biri geçen sene Gezi direnişine ve sonrasındaki eylemlere katılmasına rağmen anma eylemlerine katılmayacağını söylüyor. Biraz durduktan sonra ona neden diye sordum. O da bana “Sonucu belli olan bir eyleme niye katılayım? Gideceğiz, yine polis bizi dağıtacak ve bitecek. Burada sürekli olarak tekrarlanan bu” diye cevap verdi. Özellikle anma eylemine katılım oranına baktığımızda sanırım Gezi direnişine katılan ve örgütsüz olan pek çok insandaki duygu ve düşünce de bu yönde. Direnişin ana gövdesini örgütsüz kişilerin oluşturduğunu düşünürsek bu durum hiç de azımsanmayacak düzeydedir.

 

*

Gezi’den yeni bir Gezi çıkartmak mı yoksa Gezi’nin sunduğu yenilik ve olanakları yeni mücadele deneyimlerine harmanlayarak kavgada yeni cepheler açmak, yeni direniş süreçleri yaratmak ve politik talepler, ilkeler etrafında örgütlenmiş birleşik, devrimci bir muhalefeti inşa etmek mi? Gezi’yi hiçbir kurulu özne çıkartmadığı gibi şimdi de hiç bir kurulu özne bir gezi çıkartmayacak. Fakat Gezi’nin sağladığı pratik-teorik açılım, yenilik ve devrimci ruh ile şu an geriye çekiliyor gibi görülen süreci ileriye taşıyabilecek, yeni deneyim ve pratiklerle yeni mücadele cepheleri açabilecek devrimci bir inşa süreci pek çok olumluluğu ve dağılan motivasyonu da beraberinde getirecek gibi gözükmekte.

 

*

Elbet yine gelecekler. Çünkü biz hiçbir yere kaçmayacağız. Ne sokakları ne alanları ne de düşlerimizi bırakacağız! Göğe bakacağız, gök mavi! Yola bakacağız, yol mavi ile buluşmakta. Onlar yine gelecekler. Geceler şafaklara bağlanacak, göğü mavileştirirken, barikatların ateşini çalamayacak gece! Ve yine gelecekler belki bir kaç kez daha… Biz hiçbir yere gitmeyeceğiz. Ayağımız tökezlese de, barikatın ateşi yanmaya, gökteki buluttan düş peydahlamaya devam edeceğiz. Aşkın türküsü yanacak sokaklarda, isyanın nefesi solunacak, kavganın şöleninde dans edilecek! Ve bir gün yine gelecekler, çünkü biz bir yere gitmemiş olacağız. Ve bir gün yine derken asfalt yollardan zafer marşlarımızla ineceğiz!

Hasan YIKICI

Baraka Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply