OKULLARIMIZDAKİ ÖĞRETMEN EKSİKLİKLERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ – BESİM BAYSAL

Eğitim yılı 15 Eylül Pazartesi başlamasına rağmen özellikle Karpaz bölgesi olmak üzere adamızın kuzeyindeki birçok okulumuzda öğretmen eksikliklikleri devam etmektedir. TC Elçiliği; imzalanan mali protokol gereği kadro yetkisi  ve ödeme yetkisi vermemekte böylece okullara öğretmen görevlendirilememektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı ise işbirlikçi her yönetim gibi çeşitli bilim dışı “çözüm” önerileriyle bu fikriyatın savunusunu yapmaktadır. Kamu okullarının bu yöntemlerle açılması özel okulların önünü açan en önemli gerekçeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlar devletin eğitimden elini çekmeye çalıştığının en önemli göstergelerinden de biridir.

Ülkemizdeki bağımlı siyasal ve ekonomik yapılanmanın birçok şekliyle birlikte yaşadığımız öğretmen eksiklikleri de icradakiler tarafında ikili görüşmelerde mali protokole, protokolde yer alan kamu personeli atamları ile ilgili maddeye ve TC Elçiliği’ne bağlanmaktadır. 1980’lerin ikinci yarısından beri ekonomik protokollerle üretimden koparılan bir ülkede geçmiş 30 yıla yakın dönemde artık icra makamına gelen seçilmişler de atanmışlar da yetkisizleştirilmiş ve en basit kararları dahi vermeleri engellenir olmuştur. Şu artık herkes tarafından kesin bir gözle görülmektedir ki; “kktc” denen yapının bağımsızlık gibi önemli bir kavramla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Şimdi yaşanan tüm gelişmeleri daha genel çerçevede de ele almak gerekmektedir. Öğretmensizlik, altyapı yetersizlikleri vb. sorunların hiç bitirilmediği devlet okulları karşısında eğitimin para ile alınıp satıldığı ve bu sorunların çok azının etkilediği özel okullar bu ülkede yaşayan insanı nasıl bir karar vermeye itmektedir? Bunun sonucunda ortaya çıkan gerçek ise eğitimde planlı bir şekilde özelleştirme politikalarının uygulanması olarak karşımıza çıkıyor. Özel okullarda para karşılığı satılan eğitim bir yanda dururken devlet okulları da kolej ve üniversite sınavlarından dolayı eğitimde dersaneciliğin ve özel dersin önüne geçebilmiş değildir. Dersanecilik ve özel ders tüm kamusal eğitimi rehin almış, kontrol altında tutmaktadır. Eğitimde piyasa artık velinin para vermesi ve daha çok para vermesi üzerine kurulmuş bir meta piyasasıdır. Rekabet ise her yere sıçramıştır. Pedagoji sadece öğretmenlik mesleğine girmezden önce kullanılan eskilerden bir kavram olmaktan öteye geçememektedir.

Kapitalist sistemin krizlerden sonra kendini yeniden varedebilmek için saldırı altına aldığı kamusal alanlardan biri olarak Kamusal Eğitim, bilimsel bir raydan çıkmıştır, kar güdüsüyle hareket eden şirket ve kişilerin hedefinde varolmaya çalışmaktadır. Eğitim, sağlık, ulaşım, su, elektrik, haberleşme, barınma ve birçok kamusal hakkın yeryüzünde varolması için çok daha büyük mücadelelere girmek gerekmektedir. Neoliberal politikalar olarak isimlendirilen bu politikalara karşı eski mücadele yöntemleri ile müdahalelerde bulunmak yeterli olamamaktadır. ETİ, KTHY, Limanlar, vb. kamusal alanların özelleştirilmesi durdurulamamış elektrik ve telefonun üzerine kabus gibi çökmektedir. Yeni mücadele yöntemleri ortaya koymalı halkın topyekün karşı çıkabileceği birliktelikler yaratılmalıdır.

Ülkemizden yola çıkarsak bu politikaları emekçilere ve halka dayatan TC devleti ve bürokratları ile yerli işbirlikçileri hedefe koymak en doğrusudur. Neoliberal politikaları ve işgali durdurmak için sadece Kıbrıs’ın kuzeyinde verilecek mücadele hedefinin sonuca ulaşmasını beklemek saflık olur. Jeopolitik ve stratejik önemi dikkate alınacak olursa bu mücadelenin ülkemizin tek bir yarısında başarıya ulaşması olası değildir. Karşımızda ABD, NATO, taşeronları TC devleti bulunmaktadır. Ülkemizin güney yarısında başlatılan troyka (IMF, AB, DB) merkezli neoliberal politikalar ve bunun karşısında halkın verdiği mücadeleler ile kuzeydeki mücadeleleri birleştirerek daha güçlü bir karşı duruş ortaya çıkacaktır. Birlikte bir karşı duruşun örgütlenmesi ile ülkemizde emperyalizmin açtığı yaralar kapanabilir ve yeniden bir kardeşleşmenin tohumları atılabilir. Ortak düşmana karşı ortak bir mücadele bağımsızlığın kapısını aralayacak ve üretimden koparılmış, kendine güvenini yitirmiş halklarımız yeniden ayağa kalkacak cesareti bulup barışa, birleşik ve bağımsız Kıbrıs’a giden yolu oluşturacaktır. Kendi okulumuza kendi öğretmenimizi dahi atayamayacak duruma gelmişsek ve bunu kabul etmeyecek irademiz ve cesaretimiz hala varsa kendi kendimizi idare etmemizin de yolları var demektir.

Besim Baysal

Be the first to comment

Leave a Reply