ONLARI DA GETİRDİN Mİ?- ALİ DOĞANBAY

Onları da getirdin mi? Biliyorsun onları. Ekmeğin kilosu iki yüz elli gram. İnsanlığın terazideki onur payı on altı kilo. Senden alacağımız on altı kilo iki yüz elli gramımız var. Onu getirdin mi? On altı kilo iki yüz elli gram “büyük insanlık” taşıyabildin mi? Taşıdın mı gerçekten? Taşıması zordur, getirebildin mi? Öldürdüğün çocuklar, ki bazısı bildiğin çocuktu, boyunu geçti, boyundan uzun çocuklar öldürmeyi de getirdin mi?

Onları da getirdin mi? Biliyorsun onları. Kabinelerce dolu yalanların bahşettiği milli ve egemen hükümetlerce sırtı sıvazlanan bir maço kültürünün, yalnızca bir sevmek fiilinin içinden geçerken o esna bir erkek zamire denk düştüğü için her gün sokak ortasından katledilen.. Okulda, havuzda, denizde, karada, havada, üç tarafı namuslarla çevrili bu coğrafyada her defasında ayıp ve kaburgasından bir kemiği eksik bulunan, eve kapatılmak istenen, erkeğin arkasından yürütülmek istenen, okumasa da olur denilen, evlendirilmek istenen, karnından sıpa sırtından sopa eksik edilmek istenmeyen, kadın mıdır kız mıdır belli olmayan, bir ikircikli insan hali insanlığınızın, getirdin mi ikircikliğinizi? Koydun mu heybene? Zordur, bilirim, kolay değildir, son anda, o son anda, öleceğini bildiği halde, öldüreceğini bildiği halde, o kocasının, o sevgilisinin, o katilinin suratına son kez bakmak.. O son bakışı da getirdin mi? Yol ortasında, kenarında, kaldırımlarda, gazete kâğıdına sarılarak zamanın kendisinden de haberi unutturmaya çalışılan, ama kokusunu hiçbir iktidarın saklayamadığı, o mis kokulu, dünya güzeli saçlarından savurduğu gülüşleri de getirdin mi?

Bilir misin, zordur, çünkü “analardır adam eden adamı” getirdin mi bunu ve “aydınlıklardır önümüzde giden” bunu da getirdin mi ve “sizi de bir ana doğurmadı mı, analara kıymayın efendiler” getirdin mi bunu da; bir adamı, ki, adam eden anayı da getirdin mi? Doğru söyle. Yoksa o da mı öldü, heyben ne kırmızı, ne kırmızı tonda, nasıl kırmızı tonda…

Heyben büyüdükçe küçülüyor boyun..

Onları da getirdin mi? Biliyorsun onları. Gencecik isyanlarını. Sen hiç genç isyan etmedin mi? İnsan hiç isyan etmeyecekse niye genç kalır ki? Bazısı genç öldüğü için değil isyan ettiği için genç hatırlanır, bilir misin, bazı kartpostallarda. Bir kartpostala bakıp iç geçirmedin mi hiç? Tazyikli bir hazirana ömrünün en genç yanını niye ölü düşürür insan? Sen uzun ve boylu ve haziransız ve gençsiz büyüyesin diye belki de. Belki de çünkü, insan yaşlandıkça değil, yaşarken de düşebilir bir mezar taşına, onlarsa yaşlandıkça büyüyecek gençlikleri, mezar taşlarından düşecek ölüm tarihleri. Tarihte vardır misalleri, onlar hep genç kaldılar, çünkü isyan ettiler. Gencecik bir haziranı gencecik ölümler mezarlığı yaptığın copunu, tomanı, gazını da getirdin mi? Getirebildin mi ? Kolay değildir, omuzları düşmüş bir yaşlı takvimin ağarmış zihniyetine gencecik çocukların doğum tarihlerini düşürüp taşımak. Ta buralara kadar. Ta gençliğinden buralara kadar. Kolay değildir. Getirebildin mi? Düşmedi mi yaşlılığın? Ne tuhaf. Düşmeli hâlbuki..

Onları da getirdin mi. Biliyorsun onları. Hep sıfır rakamına ulaşmak ister doymak bilmeyenler. Hep elde var bişeyler aramaları ve hep evde bişeyler var matematiksel hesaplamalar yapmaları bundandır, çünkü yetmez, yetmez ki evet, yetmez ki ama muhakkak evet, hep daha fazlasını isterler. Onları da getirdin mi, hani bir türlü doyurmaya çalışsan da kırbaçladığın maneviyatının maddi telaşlanmalarını? Hani koymaya oda bulamadığın, saymaya oğul, onları da getirdin mi? Parmaklarıyla sayar “büyük insanlık” düşünü kurduğu şeylerin bile. Nasıl bir uykudan uyandırdın ki kalabalıkları, bir daha uyutup kaldırmaya mecalini bırakmadın. Sen saydın, onlar uyudu. Onlar uyurken sen saydın. Onları da getirdin mi?

Hep mağdur, yalnız, üzüntülü ve bol gözyaşılı çok Yeşilçam tadında ve hep düşmanlarının düşmanından düşmanlarla savaşan, ve yani düşmanı ve aksiyonu bol, hapishaneden çıkıp çok kaset satan türkücü filmleri gibi, sıfırdan zirveye, masal üstü gerçeklikle, sıfırlayabildiklerin senin olsun, geri kalanları da getirdin mi; getirebildin mi, burada da sana “canım benim ne yalnız ve mutsuz ve kimsesiz” diyecek miyiz, diyebilmemizi de getirdin mi?

Sığdı mı bütün bunlar. Sığar mı bir insan ömrüne. Sığdırabildin mi? Sığdıysa, gerçekten çok sığ, kusura bakma..

Şimdi buraya geldin. Arka bahçene. Heybende bunlar var. Arka bahçene barış gününde geldiğin için özgürlük getireceğini zannetmeyecek kadar çok heybende olanları görüyoruz. Biliyoruz.. Heybendekilerin en son getireceği şey barıştır..

Getirdiklerinle bir olup heybenle kavga edeceğiz. Sen arka bahçene ancak peyzaj yaparsın, biz BARIŞ yapacağız bütün bu bahçeyi.

Hoş gelemezsin ki, çünkü hoş değilsin..

     Ali Doğanbay

Be the first to comment

Leave a Reply