ORTADOĞU YENİDEN ŞEKİLLENİRKEN-MUSTAFA KELEŞZADE

Ortadoğuda ve bölgede yakın dönemde oluşan yeni isyan hareketlerinin ismiydi “Arap Baharı”. Lakin bu isim hiç de Ortadoğu’nun bağrından kopup  gelmemişti;  bu sempatik isim ilk kez ABD’de yayınlamış ve tüm dünyaya servis edilmişti. Tıpkı hareketlerin baskın niteliğini olan liberal İslamın da ABD’den servis edildiği gibi. Sonuçları ise bölge hakları için hiç de bahar niteliğinde olmadı.

Ortadoğu halklarının laneti

Ortadoğu halklarının tarihsel olarak en büyük laneti doğal zenginliği olmuştur. Endüstrileşme ile birlikte petrol önemli bir hammadde olarak ortaya çıktı. Ortadoğu ise çıkarılması kolay ve ucuz petrol yataklarına ev sahipliği yapmaktaydı.

Bu durum bölgeyi emperyalist işgaller ve savaşların beşiği haline getirdi. Filistin coğrafyasının müdahalelerle yeniden şekillendirilmesi, Kıbrıs’ın üs olarak kullanıldığın Britanya’nın Mısır’a karşı yürüttüğü Süveyş saldırıları, İsrail ile Arap ülkeleri arasında yaşanan kanlı savaşlar ve tabii ki bölgede yaşanan ABD saldırıları ve işgaller bu müdahalelerin bazı bariz örnekleridir.  

İşgalin bedeli

Son dönem hafızlarımızda yer eden ise, ABD’nin “demokrasi” adına Irak’a yönelik gerçekleştirdiği ve 2003-2011 yıllarını kapsayan işgal hareketidir.  Bu savaşın Irak halklarına yönelik sonucunu tahmini olarak 1 milyon sivilin hayatını kaybetmesi ve 5 milyon kişinin ise göç etmek zorunda kalması oldu.

Bu savaş ABD için ise en azından masraflı oldu. Savaş ve işgal boyunca süren direnişlerin bastırılması için 4,4 trilyon dolar ABD’li vergi mükelleflerinin cebinden çıktı. Iraklıların yaşadıkları ile kıyaslanmayacak dahi olsa yaşanan can kayıpları ve astronomik harcamalar ABD’de hükumetin değişmesine sebep oldu. Yeni hükumet ise 2011 itibari ile geri çekilmek zorunda kaldı.  

İşgalin taşeronlaşması

Bu fiziki geri çekiliş ABD’nin bölge üzerindeki çıkarlarından vazgeçmesi anlamına gelmedi. İşgaller bitmedi sadece taşerona verildi. Bölgede ABD’nin taşeronu AKP iktidarının rol modeli olduğu bir liberal İslam “devrimleri” hareketi dalga dalga yayıldı. Tunus’ta başlayan hareketlilik, Mısır, Libya oradan da Suriye’ye yayıldı. Yozlaşmış hükumetlere karşı başlayan halk hareketleri yönlendirmelerle liberal İslamcı hükumetlere vardırılmaya çalışıldı.

Proje kontrolden çıkıyor

Mısır’da AKP’nin kardeş partisi Müslüman Kardeşler iktidara geldi. Tunus’ta aynı çizgideki Nahda İslam Partisi iktidarı aldı. Libya’da iç savaş sürerken rejimin lideri Kaddafi katledildi . Her şey kontrol altında ilerlerken, Suriye’de Rusya ve İran ittifakı daha fazla mevzi kaybetmemek adına  Esad rejiminin düşmemesi engellemeye çalıştı, diğer “Arap Baharı” ülkelerinin girdiği durumunu gören Suriye halkının bir bölümü de rejimin yanında kaldı.

Bu sorunun çözülmesi için ise özellikle Libya iç savaşında Kaddafi’yi katletmiş ve güç kazanmış olan  yabancı İslamcı gruplar silahlandırılarak, özellikle Türkiye’nin kontrolünde, Suriye’ye gönderildi.

Suriye’ye savaşmak için gönderilen El Bağdati’ye bağlı cihatcı bir grup ABD’nin koyduğu hedeften fazlasını almaya karar verdi. Esad’a karşı ağır silahlarla donatılmış grup, Irak Şam İslam Devlet  (IŞİD) adını alarak sadece Suriye’ye değil, Irak’a da saldırmaya başladı. Grubun ilerleyişini Irak’ın paralı askerler ordusu durduramadı. İşgalin bıraktığı yönetimden memnun olmayan Sünni Müslüman kesim ve dışlanmış Saddam rejimi destekçilerinin de katılımıyla IŞİD, Irak’ın ikinci büyük ve zengin şehri olan Musul’un kontrolünü aldı ve emperyalist devletlere desteği için teşekkür ederek artık kendi başlarına ilerleyebileceklerini beyan etti. Böylece emperyalizm, tarihte bir çok örneği olduğu üzere kendi silahı ile kendisini vurmuş oldu. Ortadoğu halkları için ise belki de en karanlık çağ başladı. Safevi anlayışını benimsemeyen herkesin kellesini kesen, yayılmacı bir güç, ABD eliyle Ortadoğu’nun hakimi gücü haline getirildi.

Canilik iktidarda

IŞİD’in hakimiyetindeki Ortadoğu’nun portesini çizecek olursak, tüm halkların ve dini cemaatlerin silahlar, palalar kuşanarak birbirlerine saldırdığı, tecavüzün, köleliğin, sivil katliamlarının sıradan göründüğü kan kırmızısının hakim olduğu bir resim elde ederiz. Birbirine düşman edilmiş kimliğe dayalı gruplar, yozlaşmış çıkarcı siyasi görüş temsilcileri ve tüm bunlar arasında çapraz ateşte kalan masumlar..

Güvenilecek hiç kimsenin olmadığı, yoksulluğun ve ölümün değişmez kader görüldüğü bu durum, IŞİD gibi halifeliği geri getirmeyi savunan “marjinal” bir grup için yayılmanın ve benimsenmenin zeminini oluşturdu.

Böylesi bir hareketin yayılmasını ne emperyalist koalisyonun hava saldırıları, ne de paralı askerleri durdurabildi. Böylesi bir hareketi ancak sağlam zeminleri olan ve bölge halkları için radikal ve samimi hedefleri olan bir örgütlülük durdurabilirdi…

Ortadoğu’nun yegane ilerici hareketi görev başında

IŞİD’in tam tersine kadının temel öznesi olduğu, yıllardır yürüttüğü özgürlük mücadelesi ile samimiyetini kanıtlamış, cennete gitmeyi değil yeryüzünde insanca yaşamayı vaat eden, kimliklerin çatışması değil eşit temsilini savunan bir hareket: Kandil merkezli Kürt hareketi ve onun Suriye ayağı olan PYD.  

PYD ve silahlı kanatları YPG ve YPJ, IŞİD’den farklı olarak bir özsavunma güçü olarak ortaya çıktı. Bölgesi Rojava’da hem Esad rejimine, hem de radikal İslamcı tehdite karşı örgütlendi. Kürt hareketi başını çekmesine rağmen farklı etnik ve dini kimlikte insanlar da hareketin içerisinde eşit yer buldu.

Hareket bölgede şüphesiz bir devrim gerçekleştirdi. Savaş koşullarına rağmen, temsili demokrasinin sınırlarını aşan komünlere dayalı yönetim mekanizmaları kurdu. Ortadoğu genelinde evin penceresi ile mutfak arasında sınırlanmış bir yaşam reva görülen kadın, hareket içresinde hem siyasi, hem de askeri olarak önderlik olarak öne çıktı. Tüm coğrafyada savaş ve yıkım sürerken bölgede yeni bir yaşam inşaası başlatıldı.

İşte bu koşulların sonucu IŞİD’in yayılmacı saldırıları Rojava’nın Kobane kantonun kapılarını çalması, IŞİD için sonun başlangıcı oldu. Musul’u bir anda alabilen IŞİD, çok daha küçük ve zayıf olan Kobane’yi aylarca ele gerçiremedi ve sonunda geri çekilmeden, ezilerek püskürtüldü. Bugün ise “yenilebilir” olduğu YPG tarafından kanıtlanan IŞİD kaybetmeye devam ediyor.

Emperyalizmin kıskacındaki Ortadoğu her gün yeniden şekilleniyor. IŞİD ve YPG ise farklı yönlerden bizlere emperyalizmin planlarının her zaman yolunda gitmeyeceğini, halkların bu planlarla aralarına girebileceğini gösterdi.

Rojava’da bugün yaşananlar İspanya İç Savaşı’nı hatırlatmakta; bölge adına faşizme karşı direnişin ve yeni yaşamı şekillendirmenin mücadelesi. Bir farkla bu sefer savaş kaybedilmiyor. Böyle de devam etmesi için eski bir sloganı bölgemiz Ortadoğu için günümüze uyarlamak gerekiyor, yani “daha fazla Kobane, daha fazla güç” yaratmak için örgütlenmek ve  mücadele…

Kaynakça:

Arzu Demir, Dağın Kadın Hali, 2015, Ceylan Yayınları

Hamide Yiğit, AKP’nin Suriye Savaşı, 2014, Notabene Yayınları

Levent Kara , Halkın Devrimci Yolu, sayı 11 , “Eski Ortadoğu’nun Ölüm Tellalı IŞİD”,

 

Mustafa Keleşzade