SEÇİMİN ARDINDAN BİR DEĞERLENDİRME-ALİ ŞAHİN

Bu yazının yazıldığı sıralarda resmi olarak göreve başlamayan yeni cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ile  yeni görevindeki ilk tartışmasını henüz yaşıyordu. Türkiye ile ilişkilerde ana-yavru ilişkisinin artık bitmesi gerektiğini söyleyen Akıncı hakkında Erdoğan; “ağzından çıkanı kulağı duymalı” seklinde konuşurken, Akıncı cevap olarak “sözlerinin arkasında olduğunu” söylüyordu. Kıbrıslı Türklere daha önce de “besleme” diyerek hakaret eden Erdoğan adanın kuzeyinde gerçekleşen seçim sonuçlarından pek memnun görünmüyor. Peki, 26 Nisan’da ikinci tur ile biten seçimler Kıbrıs’ın kuzeyinde nasıl bir süreci işaret ediyor?

ÇAPTAN DÜŞENLER VE EGEMENLERİN YENİ GÖZDESİ

Somut bir örgütlülükle 3 adayın yarışır gibi gözüktüğü seçimlerin ilk turundan çıkan sonuçlar, rakamın 3 değil 4 olduğunu gösterdi.  Bunların arasında en şaşırtıcı olan resmi olarak hiçbir parti tarafından desteklenmeyen fakat %20 oy alan Kudret Özersay oldu. Neo-liberal dönemin yapısına uygun “sağı solu olmayan, temiz  bir siyaset” söylemiyle, muhalefeti içinde egemenlerden taraf bir paket siyaseti güden Özersay, adı konmamış bir biçimde siyasi yelpazenin sağındaki yerini aldı. İlk turda kıl payı bir farkla 4. sırayı almasına rağmen Özersay, tescilli faşistlerden ılımlı İslamcılara ve sol liberallere kadar uzanan destekleyici kitlesiyle sağ siyasetin günümüz ihtiyaçlarına cevap vermeye hazır gibi görünüyor. Bundan sonraki konumlanışı nerde ve nasıl olur bilinmez ama her dönemin müzakerecisi Kudret Özersay’ın diplomatlıkla yetinmeyeceğini görmek çok da zor değil. İkinci tura kalamamasına rağmen sağın parlayan gözdesi egemenlere şimdiden göz kırpıyor.

19 Nisan’da 3. gelerek seçime ilk turda veda eden diğer aday olan CTP-BG adayı Sibel Siber ise kendisini destekleyenler  için tam bir hayal kırıklığı oldu. Gerek seçim kampanyası gerekse de hükümetin büyük ortağı olan CTP-BG’nin adayı olması aldığı oy oranında büyük etkendi. Koalisyon hükümetinin  büyük ortağı olan CTP-BG sol söylemleri kullansa da icraatları ile neo-liberal politikalarla tam bir uyumluluk içerisinde. Tarihsel olarak Avrupa’daki eski Sovyetik komünist partilere benzer bir dönüşüm yaşayan CTP-BG, tabanının farklı beklentilerine rağmen uyguladığı politikalarla egemenler için sağdan daha işlevsel bir partner oldu. Egemenlerin sınırlarını zorlamayan ve sağa alternatif gibi gözüken CTP-BG 2004’lerden bu yana AKP ile her konuda uyum içinde çalışıyor. Parti tabanındaki tepkiler bu seçim sonrası hat safhaya ulasan CTP-BG, geçen yıl gerçekleşen yerel seçimler ile son iki seçimden adeta hezimet ile çıkmış oldu. Bu anlamıyla CTP-BG’nin politik seyrini sol yarattığı tahribatı ne kadar giderebileceği gösterecek.

İlk turu 1. sırada tamamlayan fakat 2. turda açık bir farkla seçimi kaybeden geçmiş Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ise, sağın en güçlü iki partisinin desteğine rağmen cumhurbaşkanlığına veda etti. UBP ve DP-UG’nin desteği ile seçimlere giren Denktaş sonrası sağın lideri Eroglu’nun seçimi kaybetmesi, sağ siyasette bir dönemin de kapandığını gösteriyor. Sadece özne olarak değil, yazının önceki kısımlarında bahsettiğimiz sağın yeni ihtiyaçlarından ötürü bir dönem kapanmıştır. Ankara’nın desteğini alamayan ve geçmiş dönemlerin işbirlikçi çizgisini temsil eden Eroğlu’nun seçimi kaybetmesi, aday olarak AKP’nin politikalarına partner olabilecek yeni bir sağ öznenin egemenlerce ihtiyaç olduğunu gösterdi. Özersay’ı gözde haline getiren etken de buradan kaynaklı.

RADiKALLEŞEN BİR AKINCI MI, GEÇMİŞİN TEKRARI MI?

Özellikle ikinci tura kalmasının ardından neredeyse tüm solun desteğini alan Mustafa Akıncı ise, uzunca bir surenin ardından cumhurbaşkanı olarak aktif siyasete dönmuş oldu. Akıncı, geçmiş pratiğinde dönem dönem sağa yaklaşmış, dönem dönem ise sol, sosyal demokrat bir çizgiyi takip etmiş, kısacası her ülkede varolan sosyal demokratların konjonktüre göre şekillenen politik güzergahında ilerlemiştir. Çeşitli pozisyonlarda sergilediği politikalar olumlu birçok örneği barındırdığı gibi olumsuz birçok pratiği de barındırıyor. Şu anda içinde bulunduğumuz süreçte de Akıncı’nın pozisyonu pek farklı değil.

Siyasi konjonktür sola meyil etmiş bir sosyal demokrat çizgi için müsaittir ve Akıncı’da bu ihtiyacı karşılamaya çalışmaktadır. Ancak kktc cumhurbaşkanı koltuğu, her ne kadar reddetse de kendisini bir ikilem ile karşı karşıya bırakacaktır. Hatta göreve başlamadan bırakmıştır. Ankara’nın Kıbrıslı Türklere bakışı resmi tarihin iddia ettiğinin aksine Türkiye’nin ve emperyalizmin çıkarlarına göre şekillenmiştir. Bu anlamıyla Kıbrıslı Türkleri temsilen Türkiye yetkilileri ile muhatap olan her kurum ya boyun eğme ya da direniş sergilemek zorundadır. Bu durum 1974 öncesi milliyetçi Kıbrıslı Türk liderlikler için dahi geçerlidir. TMT içerisindeki gerilimler hep bu yöndedir. Göreve başlamadan, Akıncı ve Erdoğan arasında demeçler seklinde geçen ilk atışma dahi bunun göstergesidir. İster Erdoğan’ın Kasımpaşalı üslubu isterse de Arınç’ın diplomatik diliyle olsun bu çatışma kaçınılmazdır. Dolayısıyla sürecin nasıl ilerleyeceği Akıncı’nın AKP’nin dayatacağı kavgayı göğüsleyip göğüsleyemeyeceğine bağlıdır. Ancak Akıncı’nın tavrı, yalnızca AKP gibi dış dinamiklere göre şekillenmek zorunda değil, iç dinamiklere göre de bir seyir alma potansiyelindedir. Solun bu süreçteki kilit görevi Akıncı’nın Erdoğan ve AKP karşısında geri adım atmaması için Akıncı’ya hem destek olmak hem de üstünde baskı kurmaktır. İlk rauntta sağlam duran Akıncı, bu şekilde durduğu sürece köşesinde bulacağı destek sürekli artacaktır.

Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu

Be the first to comment

Leave a Reply