SOLUN YOKSULLAR İLE RANDEVUSU-ALİ ŞAHİN

Her 1 Mayıs’ta dikkatimi çeker toplanan kitlenin profili ve talepleri.

Bölünmüş Kıbrıs’ın her iki tarafından sol, barış mücadelesi ile o kadar özdeşlemiştir ki; barış yanlısı olmak solcu olmak ile bir tutulur adamızda.

Ama aslında öyle değil!

Daha doğrusu salt bundan ibaret değil!

Evet, temel değerleri gereği barış ve kardeşlik mücadelesi solun ana mücadele alanlarından biridir fakat sol felsefe, ekonomi ile ilgili bir meseledir de ayrıca.

En basit anlamıyla işçilerden, emekçilerden ve yoksullardan taraf olmaktır solculuk.

Zaten barış mücadelesinde solu bu kadar etkin bir özne yapan faktör de budur.

Manifesto da vurgulanan o meşhur “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” şiarı, üretim ilişkileri içinde koşulları gereği aynı çıkarlara sahip olan işçilerin sınıf kardeşi olduğu ve bu kardeşliğin ülkesel sınırlardan ötesinde olmasına dayanır.

Yani sol için kardeşlik soyut bir kavram değil, varlık zemini somut sınıfsal ilişkiler üzerinden oluşan bir olgudur.

Bu durum, solun barış ve kardeşlik mücadelesindeki değişmez konumunun sebebidir.

Kıbrıs’ta da solu, adaya özgü barış mücadelesinde tarihsel bir özne yapan aynı felsefedir.

Fakat özellikle adanın kuzeyinde, solun yıllar içinde emekçi ve yoksul kitlelerle büyük oranda kopan bağı barış mücadelesinin biçimini de değiştirmiş ve buna bağlı olarak zamanla sol da yeniden biçimlenmiştir.

Bu değişimi başta 1 Mayıs gibi günler olmak üzere her türlü politik eylemde gözlemleyebiliriz.

1 Mayıs’a katılan kitlenin içerisinde ülkede en zor şartlarda çalışan ve en yoksul kesimleri olan özel sektör emekçilerinin oranı son derece düşüktür.

Bu durum, solun yoksul emekçilerle kurduğu bağın zayıflığını da gösteriyor.

Mevcut zayıf ilişkilerin elbette çeşitli sebepleri vardır.

TC’nin Kıbrıslı Türkler ile ekonomik bağımlılık ilişkisi yaratmak için oluşturduğu yapı üzerinden oluşan; üretmeden büyüyen bir orta sınıf ve yaygınlaşan kültürü, bu kültür üzerinden siyaset yapmaya alışan bir sol, Kıbrıs’ın kuzeyine giriş-çıkış sisteminin ürünü olarak sürekli değişen ve geleceğini bu adada gör(e)meyen bir göçmen işçi kitlesi, bu kitlenin herhangi bir siyasi talep etrafında şekillenemez koşullara sahip oluşu…

Her ne kadar oluşan geniş orta sınıf kitlesi neo-liberal politikalarla yoksullaşarak işçi sınıfı içine dahil olmaya başlasa bile, solun siyasi algısı halen orta sınıf kültürü ile şekillenmektedir.

Bu yüzden yoksullar ile herhangi bir bağ kuramıyor oluşunu sorun olarak görmemekte, yeni işçi sınıfı kitlesi ile nasıl buluşacağına dair bir yol aramamaktadır.

Ancak doğa boşluk kabul etmiyor.

Kıbrıslı Türkler gittikçe yoksullaşırken, Türkiye’nin dışında birçok ülkeden daha emekçiler kitleler halinde adaya gelirken bunlarla bir bağ kuramayan bir sol yavaş yavaş da olsa tarih sahnesinden silinecektir.

Ve maalesef eğer bu durum gerçekleşirse yoksul emekçiler çözüm arayışlarını sağ siyasetlerde arayacaklardır.

Sol, yoksullar ile olan randevusuna daha fazla geç kalırsa bu ilişki pahalıya patlayacak bir şekilde bitebilir!

Bu durumda geriye maalesef platonik bir aşk hikayesi kalacaktır.

Çünkü bu hikayede ‘seviyorsa gidip konuşması gereken’ soldur!

Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu