Temel Gelir Ödemesi ve Servet Vergisi(*) – Hayri Kozanoğlu

(*)Bu yazı ilk olarak 14 Nisan 2020 tarihinde BirGün Gazetesi’nde yayımlanmıştır.

Covid-19 salgınının arkasında çok ciddi bir ekonomik ve toplumsal kriz bırakacağı ortada. İdeolojik zemin hızla sola kayıyor. Bize de bu dönemin ruhuna uygun fikri bir hazırlık yapmak, önerilerimizi cesaretle savunmak düşüyor. İşte iki öneri: Servet vergisi ve temel gelir ödemesi

Covid-19 salgınının, arkasında çok ciddi bir ekonomik ve toplumsal kriz bırakacağı ortada. Uluslararası Çalışma Örgütü, 1 Nisan tarihli raporunda, 2020 yılının 2.çeyreğinde 195 milyon tam zamanlı işçiye eşit bir iş kaybı olmasını öngörüyor.

Küresel sermayenin en önemli yayın organlarından İngiliz Financial Times gazetesi, 7 Nisan tarihli sayısında, bir zamanlar uçuk bulduğu temel gelir ödemesinin, servet vergisinin konuşulmasının zamanının geldiğinden söz etti. Gelirin daha adil paylaşımı için emekle sermaye arasında yeni bir toplumsal sözleşmenin gereğini dile getirdi. İdeolojik zemin hızla sola kayıyor. Bize de bu dönemin ruhuna uygun fikri bir hazırlık yapmak, önerilerimizi cesaretle savunmak düşüyor.

Temel gelir (TG) ödemesi ve servet vergisi birbirlerinin yapışık ikizi, eski tabirle mütemmim cüzü. “Temel gelir ödemesini hangi kaynakla finanse edeceksiniz?” dendiğinde, kolaylıkla “servet vergisi” cevabını verebiliriz. Veya “Bu servet vergisini hangi amaçla koyuyorsunuz?” sorusunun cevabı da, “özünde temel gelir ödemesini finanse etmek için” olabilir.

TEMEL GELİR ÖDEMESİ NEDİR?

TG ödemesi her bireye gelirine, medeni haline, bir iş sahibi olup olmadığına bakılmaksızın aylık veya haftalık yapılan periyodik bir kaynak aktarımıdır. Bir tek çocuklara yarı ödeme yapmak gibi yaşa yönelik sınırlamalar kabul edilebilir. Açıkçası daha önce “yurttaşlık hakkı” kavramlandırmasını tercih ediyordum. Ancak küresel kapitalizm işgücü hareketlerini de hızlandırdı. Bir ülkede, Türkiye dahil, o devletin pasaportuna sahip olmayan çok sayıda insan çalıştığı-ikamet ettiği için, diğer sosyal talepler gibi TG ödemesinin de yurttaşlarla sınırlandırılmaması daha doğru görünüyor.

Salgın sürecinde TG ödemesi konusu, İspanya’nın sosyalistler ve radikal sol kabul edilen Podemos koalisyonuyla gündeme geldi. El Pais gazetesi ayda her bireye 440 avroluk bir ödeme yapılmasının planlandığını duyurdu. Ülkede asgari ücret 950 avro. TG ödemesi gıda gibi, ilaç gibi, yakacak gibi en zorunlu ihtiyaç maddelerinin teminine yönelik olduğu için asgari ücretle kıyaslanması pek doğru sayılmaz. Bir işi bulunan kişiler açısından bu ödeme ücretinin üzerine eklenerek düşünülmelidir.

TG’NİN SAĞDAN SOLDAN SAVUNUCULARI

TG salgın öncesinde de Elon Musk, Mark Zuckerberg gibi “platform milyarderleri” tarafından önerilmişti. Robotların, yapay zekânın insan emeğini ayıklamasının yol açacağı sosyal patlamalardan tedirginlik duyan bu şahsiyetler için TG bir sus payı niteliği taşıyor. Sağ çevrelerden de TG uygulamalarını sosyal devletin yüklerinden kurtulmak, bürokrasiyi en aza indirmek amacıyla savunanlar var.

TG’nin sol yorumu ise uygulamayı sosyal adaleti sağlamanın araçlarından biri kabul ediyor. Kişiye belli bir satın alma gücü kazandırmak gelir dağılımı çarpıklıklarını törpülediği gibi, patronla masaya otururken emekçinin pazarlık gücünü de artırabiliyor. Çünkü anlaşamazlarsa en azından aç kalma tehlikesini azaltıyor. TG’nin diğer sosyal programların yerine ikame edilmesi değil, yoksullara yönelik diğer destek mekanizmalarını tamamlayıcı olarak devreye girmesi öneriliyor. Salgının çok net biçimde ortaya koyduğu gibi sağlık ve eğitim piyasa süreçlerine terk edilemeyecek, kamusal nitelikte iki toplumsal hizmet alanı. TG’nin eşit, parasız ve nitelikli eğitim ve sağlık talebiyle birlikte savunulması gerekiyor.

BASİT BİR ÖRNEKLE TG

İsterseniz TG’yi basit bir örnek üzerinden anlamaya çalışalım. Aylık brüt geliri 10 bin lira olan, ayda eline 7 bin 150 lira geçen orta sınıf mensubu bir çalışanı (bir üniversite öğretim görevlisi, banka müdür yardımcısı, bilgisayar programcısı vb.) ele alalım. Ayda 500 lira TG ödemesiyle yıllık geliri 6 bin lira artar. Bu programı gelir vergilerini 5 puan yukarı çekerek finanse ediyorsak, buna karşın yılda 120 bin lira üzerinden vergi yükü eşit miktarda 6 bin lira ağırlaşır.

İşte bu orta sınıf mensubu TG ödemesi için tam kayıtsızlık noktasında durmaktadır. Daha aşağı geliri olanlar, bir asgari ücretli veya 6 bin lira brüt ücretli için TG avantajlı bir uygulamadır. Hiçbir geliri olmayanların haliyle zaten yararınadır. Bir işveren, yüksek ücretli üst düzey yönetici konumunda biri veya iyi kazancı olan avukat, doktor serbest meslek sahibi kişiler ise vergi yükünün ağırlaşmasıyla faturayı ödemektedir.

BİR SERVET VERGİSİ ANEKDOTU

İzin verirseniz servet vergisi konusuna bir anekdotla giriş yapalım. Tansu Çiller 1991 yılında kurulan DYP-SHP koalisyonunun ekonomiden sorumlu devlet bakanıdır. Parlak bir akademisyen olan Salih Neftçi de danışmanları arasındadır. Neftçi aynı zamanda Cumhuriyet gazetesinde köşe yazıları kaleme almaktadır. Bir yazısında, sıkıntıya giren ekonominin darboğazdan çıkması için bir defalık servet vergisine gerek olduğunu söyler. Ortalık karışır. Neftçi’yi hükümet çevrelerinden kimse sahiplenmez. Başbakan Süleyman Demirel bu isimde kadrolu bir danışmanları bulunmadığını beyan eder. Solcu sayılmayacak ana akım bir iktisatçı olan Neftçi’nin ismi Türkiye’de bir daha duyulmaz. ABD’nin seçkin üniversitelerinde yaldızlı kariyerine devam eder.

Servet vergisi Türkiye’de işte böyle tabu sayılan bir konudur. Yakın zamana kadar servet vergisini telaffuz etmenizle birlikte liberaller tarafından Varlık Vergisi’ne atıfla milliyetçilikten giderek azınlık düşmanı ırkçılığa uzanan bir tonda topa tutulurdunuz. Ancak gelir ve servet uçurumlarının böylesine derinleştiği bir dünyada servet vergisinin “zamanı gelmiş bir fikir” niteliği taşıdığını görüyoruz. Türkiye’de de bu konuyu artık somut bir biçimde tartışma gereği ortada.

SERVET VERGİSİ NASIL UYGULANACAK?

Servet vergisi konusunda BirGün Pazar’da Anıl Aba’nın kapsamlı bir yazısı yayımlandı. Türkiye’deki servet dağılımını bilebileceğimiz kapsamlı bir kayıt sistemi yok. Ancak el yordamıyla bazı sonuçlara varabiliyoruz. Anıl Aba, Credit Suisse’in Türkiye’de 30 milyon TL’nin üzerinde yaklaşık 13 bin kişi olduğu tahminine yer veriyor. Yaptığı pratik bir hesaba göre; bu kişilerin 3 trilyon TL serveti varsa, yüzde 2,5’tan 75 milyar TL civarında ek vergi geliri elde edilebileceği sonucuna ulaşıyor.

Benim hesaplarım da, Türkiye’nin 83 milyonu aşan nüfusuna her ay, çocukları yarım saymak üzere, 500 lira TG ödemesi yapsak, bunun maliyetinin ayda 35 milyar liradan yılda 420 milyar liraya çıkacağını gösteriyor. Bu da ancak 30 milyon sınırını aşağı çekerek, servet vergisi oranını yüzde 2,5’in üzerine çıkarak, gelir vergisi oranını da biraz yükselterek oldukça kapsamlı bir kombinasyonla mümkün. 420 milyar lira 2019 GSYH’sinin yüzde 9,8’ine denk geliyor. Bu oldukça yüksek bir oran olmakla birlikte, öncelik bu programa verilirse kanımca olanaksız sayılmaz. Resmi kayıtlara göre Türkiye’de 2019’da servet üzerinden alınan vergiler sadece 25 milyar lira ki bu olacak iş değil.

Bu tartışmanın henüz başındayız. Daha çok fikre, öneriye, dünya örneğine gereksinim duyduğumuz ortada. Ancak AKP dönemi süper zengin müteahhitleri Mehmet Cengiz, Ali Ağaoğlu, Nihat Özdemir gibilerin sürekli vergi aflarıyla paçayı sıyırmalarına gönlümüzün el vermediğini, bu adaletsizliğe son vermenin zamanının geldiğini şimdiden söyleyelim.

(Bir Gün)