Üniversiteler Çöplüğü-Fatih Bayraktar

İlginç bir tesadüftür; plansız bir şekilde yalnızca para kazanma hırsıyla üniversitelere yerleştirilen Eczacılık Fakültesi öğrencilerinin haklarını aramak üzere sigara fabrikasından bozma meclise yürümeleri, dünyadaki üniversiteleri belirli kriterlere göre sıralayan Times Higher Education’ın 2015 sonuçlarını açıklamasıyla aynı güne denk geldi. Sonuç hiç de şaşırtıcı değildi; Kıbrıs’ın kuzeyinden tek bir üniversite dahi sıralamaya giremezken, güneyinden ise yalnızca Kıbrıs Üniversitesi en iyi üniversiteler arasında yer alabildi.

Üniversitelerin  uzun süredir kapitalist sisteme entegre olduğu bir gerçek. Hatta Times Higher Education’ın değerlendirme kriterlerinden biri de Endüstri Geliri. Burada endüstri derken ağır sanayi kastedilmiyor tabii ki. Meta haline getirilen bilginin satıldığı ve üzerinden gelir elde edildiği her alan endüstri kapsamına girebiliyor. Oysa üniversitelerin ürettikleri bilginin sermayenin değil insanlığın yararına olması gerekirdi. Bu bağlamda sıralamaya girmemiş olmak sosyalist bir bakış açısıyla sevindirici bile olabilir. Ancak tek kriter bu değil. Öğretim, araştırma, çok kültürlülük gibi üniversiteler için olmazsa olmaz kriterler de değerlendirmeye alınmış. İşte bu noktada üniversiteler adası olmakla övünen, bakkaliye  açar gibi üniversite açan (şu anda Kıbrıs’ın kuzeyindeki toplam üniversite sayısı 12) kktc ve kurumu (YÖDAK) karaya oturmakta.

Öncelikle araştırmanın bu coğrafyada yalnızca tez düzeyinde yapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu yüzdendir ki araştırma yapmak için alana çıkıp veri toplamaya başladığınızda en sık sorulan sorulardan biridir “Tezinizi nerede yapıyorsunuz?” sorusu. Cevap olarak “Hayır tez değil. Bu konuyu merak ettim ve araştırıyorum.” dediğinizde  yüzünüze garip garip bakılması sıklıkla rastlanan vakalardandır. Hele hele araştırma sonuçlarınızı toplum yararı için ilgili mercilere ulaştırdığınızda anlamsız yüz ifadeleri daha da artar.  Diğer yandan sırf yayın yapmak için (akademik bir dergide basılması için)  araştırma yapanların sayısı da az değildir. Bu tipler yılda bilmem kaç “paper” (makale) basmakla övünürler. Ancak bastıkları “paper”ler  ne halkın yararınadır ne de okunur. Özgeçmişe bir makale daha eklenir o kadar.

Öğretim boyutuna gelince: Üniversitede öğretici olmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Burada  bilgi birikimi, o bilgileri entegre edebilme ve aktarabilme becerisi önem kazanır. Genel kabul gören liyakat sistemi de bunun üzerine kurulmuştur. Ancak Kıbrıs’ın kuzeyindeki üniversitelere yerleştirilen onbinlerce öğrenciye ders anlatabilecek kadar yetişmiş insanımız olmadığı için gazeteye iki tane yazı yazmış olanlar ya da ağzı iyi laf yapanlar (!) ya da iktidar partisi/üniversite patronuna yakın olanlar “hoca” diye bölümlere alınır, kendilerine karşılarındaki insanların zihinlerini şekillendirme yetkisi verilir. Bunun da ötesinde kürsüler cinsiyetçilerle, milliyetçilerle, militaristlerle dolar taşar. Öğreticiliğimiz de bu kadardır işte.

Kültürlerarası olmak mı dediniz? Gazeteler Afrikalı öğrencileri potansiyel suçlu ilan ederken, üniversitelerden ilk atılan hocalar nedense hep “yabancı” olanlardır.

Gelelim genel yapıyla ilgili sorunlara. Yukarda da değindiğim gibi nitelik ne kktc’nin ne de yüksek öğretimden sorumlu kurumumun önceliği değildir. Bu yüzdendir ki üniversitelerin birbirleriyle yarıştığı tek konu kendilerini tercih eden öğrencilerin toplam sayılarıdır. Müşteri memnuniyetinden aşırma “Öğrenci Memnuniyeti” tüm üniversitelerin başlıca misyonu (!) haline gelmiştir. Bu durumda kaliteden bahsetmek pek tabii ki mümkün değildir. Dahası karar verici durumunda olanlar hala daha bet ofislerle, kumarhane ve kerhanelerle üniversitelerin yan yana var olabileceğini düşünebilmektedirler. Aslında mantıklarını anlamak hiç de zor değildir. Bu klasik neo-liberal kafa yapısıdır. Para getiriyorsa birbiriyle zıt görünen sektörler bile aynı anda işgüdüm içinde çalışabilir (Üniversiteler de kumarhaneler de kerhaneler de 12 ay 365 gün müşteri çeken sektörler değil midir???).

Üniversite demişken bu ada yarısında devlet üstü üniversiteler de mevcuttur. Bankası devlete para verir, hastanesi ödeme yapamayan insanları rehin tutar, bir taraftan hayvan hastanesiyle dudak uçuklatan fiyatlara tedavi yaparken diğer yandan laboratuar kurarak deneylerle hayvanları katletmeye hazırlanır.  Hiçbir yasa tanımaz hatta kendi yasaları vardır. Çocukları yarıştırmak yasakken çocuk güzellik yarışması düzenler. Okul öncesi eğitimle ilgili öğretmen yetiştirme yetkisi akademideyken, kendisi bölüm açar. Dedik ya devlet içinde ayrı devlettir.

Sözün kısası bu coğrafya  üniversiteler cenneti falan değildir. Olsa olsa yığınlarca öğrenci alıp, diplomalı işsizler ordusu yaratan, ne öğreticiliği ne de araştırmacılığı bir türlü beceremeyen, içinde yaşadığı toplumu yönlendirmek şöyle dursun ne kadar yozlaşmış değer varsa içinde barındıran ve hatta koruyup tekrar üreten (örn. üstü örtülen intihal -bilimsel aşırmacılık- vakaları) bir üniversiteler çöplüğüdür.

Fatih Bayraktar