YAŞLI AMCANIN GÖZLERİNDEKİ BULUT DAĞILMADAN – Celal Özkızan

1488103_668683179843699_1213619887_n
2 Aralık’ta, Ankara’daki Kıbrıslı öğrenciler olarak Ankara Adliyesi’nin önündeydik…

AKP’nin polisi tarafından Gezi Direnişi sırasında göz göre göre sokak ortasında katledilen Ethem Sarısülük’ün duruşması için oradaydık…

Elimizde “Ethem Kıbrıs’ta da yaşıyor” pankartı vardı…

Yaşlı bir amca geldi yanımıza, Ethem’in yakınlarından biriydi besbelli…

“Kıbrıslı mısınız çocuklar” diye sordu, “Evet” dedik, gözlerinden bulutlar geçti, sonra “Teşekkür ederim” dedi ard arda iki kez, minnet dolu bir sesle…

Ethem’inin Kıbrıs’ta da yaşıyor olduğunu bilmek onu duygulandırmıştı…

Genç bir erkek yaklaştı yanımıza sonra, pankartımızın fotoğrafını çekti, “Ben de GAÜ’de okumuştum, çok mutlu oldum sizleri görünce” dedi…

Pek çok insan yanımızdan gelip geçerken pankartımıza baktı, gülümsedi, bizim gözlerimize baktı, gülümesdi…

***

Bundan 6 ay önce Türkiye halklarının Gezi Direnişi’ne biz de destek vermiştik Ankara’da…

Biber gazı yemiştik Türkiye’nin direnen halklarıyla birlikte, TOMA’lar kovalamıştı bizi birlikte, bir arkadaşımız polis tarafından dövülüp tutuklanmıştı; ve elbette marşlar okumuştuk birlikte, halaylar çekmiştik, birbirimizin gözüne ilaç sıkmıştık biber gazının etkisi geçsin diye…

484819_10151942586298082_511151945_nElimizde “Kıbrıs’ta besleme, burda çapulcuyuk” pankartımız vardı…

Çok ama çok ilgi görmüştük, sadece 15-20 kişi olmamıza rağmen…

Kıbrıslıların bu onurlu direnişle sokakta dayanışma göstermesi, çok etkiliyordu bizi görenleri…

Yüzlerce kişi fotoğrafımızı çekmişti, “biz de sizin mücadelenize destek veriyoruz” diyordu insanlar, belki de pek çoğu ne için mücadele ettiğimizi bile bilmeden…

Ama onların yanındaydık ya, onlar da artık ne olursa olsun yanımızda olmayı bir vicdan borcu saydıklarından olsa gerek böyle söylüyorlardı…

O günlerde o çok sık söylediğimiz “yaşasın halkların kardeşliği” sloganının ne demek olduğunu gerçekten anladığımı düşündüm…

Dünyadaki pek çok halk, kendi egemenlerine karşı mücadele ederler; ancak ne acıdır ki, farklı ülkelerin egemenleri çıkarları en ufak bir şekilde uyuştuğunda hemen bir araya gelebilirlerken…

Çıkarları zaten temel olarak asla zıtlaşmayan halklar çoğu zaman birbirlerine nefret duygusu bile besleyebiliyorlardı…

Peki nasıl “yaşardı halkların kardeşliği” öyleyse ?

İşte ben o günlerde, bunun cevabını buldum…

Halklar, birbirlerinin acılarını kendi acıları gibi gördükçe birbirlerine saygı duyarlardı…

Halklar, birbirlerinin mücadelelerine omuz verdikçe birbirlerinin varlığına, özgürlüğüne ve haklarına destek çıkarlardı…

***
Evet biz Kıbrıslı Türkler çok yakındık Türkiye’deki bir kısım insanların Kıbrıslı Türkler’e tepeden bakmasından, bizi “besleme” olarak görmelerinden, bizi kendi illeri olarak görmelerinden, “biz sizi kurtardık” edebiyatı yapmalarından, bizim bağımsızlık ve birleşik Kıbrıs mücadelemizi bir “ihanet” olarak algılamalarından…

Ancak acaba hiç dönüp kendimize baktık mı ?

Eğer bütün suç “onların” bizi anlamamasındaysaydı, nasıl olurdu da Gezi Direnişi boyunca bizleri gören her insan bizim mücadelemize destek çıkmıştı ?

Nasıl olurdu da biz “onların” mücadelesine ve acısına ortak olduğumuz zaman, “Bağımsız Kıbrıs”, “Birleşik Kıbrıs” gibi laflar artık “ihanet” olarak değil omuz verilecek talepler olarak karşılanıyordu onlar tarafından…

Nasıl olurdu da, başka bir zamanda bize karşı en ağır hakaretleri etmeye müsait bir Türk milliyetçisi, bizi direniş esnasında yanında gördüğü için Tayyip’in bize “besleme” demesini ayıplıyor ve bizim özgür olmamız gerektiğinden söz ediyordu ?

Acaba biz Türkiye halklarından “saygı” beklerken, saygıyı kazanmanın yolunun saygıyı isteyenin, yani bizlerin de yaptıklarından geçtiğini hiç düşünmedik mi ?

Türkiye halkları her geçen gün AKP eliyle faşist bir ülke olmaya doğru gittikçe sürüklenirken; yoksulluk ve pahalılık her geçen gün artarken; AKP’nin zindanları adaletin canına okurcasına binlerce masum insanla doluyken; en sıradan eleştiri yapma ve söz söyleme hürriyeti bile “terörizm” sayılırken; son 12 yılda 10 binden fazla işçi “iş kazalarında” ölürken ve her gün ortalama beş kadın cinayeti işlenirken; AKP yönetimi insanların yaşamlarının her türlüsüne karışırken…

Evet tüm bunlar olurken, biz Kıbrıslı Türkler’in “bizi temsil etsinler” diye seçtikleri yönetimler ne yapmaktaydı ?

UBP zaten malum, Türkiye halklarına çile çektiren AKP hükümeti ile tam bir uyum içindeydi, o kadar ki, canlı yayında maaş sordurtacak kadar…

Peki ya şimdiki “sol” hükümet ?

CTP’nin Dışişleri Bakanı, TC’nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile sarmaş dolaş pozlar verip “tam bir uyum içindeyiz” diyor…

CTP’nin Maliye Bakanı “Türkiye’nin dediklerini yapmazsak, protokolü uygulamazsak maaşları da hayalimizde görürüz” deyip Kıbrıslı Türk halkını tam bir itaate davet ediyor…

Sermayenin Özgür’ce Birik’mesi için elinden geleni ardına koymayan bir vekil “Türkiye güneyde AB’nin ve Troyka’nın uyguladığı politikaların yanında bize karşı çok yumuşak davranıyor” diyor…

Bizim seçtiklerimiz, kendi halkına zulmeden AKP iktidarına karşı yağlama ve grassolama işini son hızla sürdürüyorlar…

Sonra da biz öfkeleniyoruz neden Türkiye halkları bizi anlamıyor diye…

Önce biz kendimizi anlayalım; ne gibi bir UBP-CTP-DP kıskacı içinde olduğumuzu ve kendi halkına zulmeden bir yönetime karşı kendi yönetimlerimizin nasıl davrandığına bakalım…

***

İşte o zaman…

O yaşlı amcanın gözlerindeki bulutlar dağılmadan…

Kıbrıslı Türklerin Türkiye halklarını, Türkiye halklarının da Kıbrıslı Türkleri gerçek anlamda tanıyamayacaklarını anlayalım…

Celal Özkızan
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply