YÜZLEŞTİK? TAMAMDIR? – MÜNÜR RAHVANCIOĞLU

Hiç başı yeni kesilmiş tavuk gördünüz mü?

“Başı kesik tavuk gibi” deyimini duymuşsunuzdur da, hiç gerçekten başı yeni kesilmiş tavuk gördünüz mü?

Ben daha deyimi öğrenmeden, tavuğu görmüştüm… Bu yüzden de deyimi ilk kez duyduğum zaman anlamını kavramam zor olmadı…

Başı yeni kesilmiş, yani gövdesinin üzerinde herhangi bir baş olmayan tavuk; koşar…

Oradan oraya, çarpa çarpa, düşe kalka ve nereye gittiğini görmeden, bilmeden koşar…

Bir süre sonra da yığılıp kalır…

Bu olaya bir kez şahit oldum, küçüktüm ve hiç aklımdan çıkmadı… Hiç hoş bir deneyim değildi açıkçası ve bir süre tavuk yemeyi reddetmemle sonuçlandı…

Ama şimdi konumuz bu değil.

Konu şu ki; baş olmadan da organlar hareket edebiliyorlar bir süre…

Ama amaçsız, faydasız ve sonuçsuz hareketler olarak kalıyor bunlar…

Tıpkı başı yeni kesilmiş tavukta olduğu gibi…

***

“Kilise ilk defa 74 yılında kürtajı serbest bıraktı. O kadar çok Kıbrıslı Rum kadın vardı ki tecavüze uğrayan…”

Bu cümleleri hatırlayacaksınızdır…

Daha bir ay olmadı Meclis kürsüsünden dile getirileli…

Ve leyhte/aleyhte açıklamalarla memleket gündemine bomba gibi düşeli…

Nasıl da tutkuyla sarıldık bu cümlelere, toplumlararası barışa giden samimiyet taşları ile örülmüş bir yoldu o cümleler…

Üstelik o cümleler karşısında yerli ve yabancı faşistler dişlerini gösteriyor; tehditler, küfürler ve hakaretlerle köpürüyorlardı…

O cümlelere sarıldık, faşistlere karşı birleştik.. Böylece geçmişimizle yüzleşme, ötekinin acısını görme ve gerçek barış yolunda ilk adımı attığımızı sandık…

Sonra?

Sonra gündem değişti…

Duygusal ve samimi tavrımızı başka başka meseleler doğrultusunda göstermemiz gereği hasıl oldu… Biz de bu gereği yerine getirdik, duygusal ve samimi bir şekilde…

***

Deyim tam yerinde, “burnumuzun dibine” nükleer santral yapıyorlardı… Karşıydık, tepkiliydik!

Sonra Hayat Pahalılığı ödeneği donduruldu… Nükleer biraz bekleyebilirdi, gündem değişmişti…

KTÖS Zeren Mungan’a don hediye etti… Nedeni ‘Hayat Pahalılığı’ konusuydu ama ilgimiz “eylem nasıl yapılır” temasına kayıverdi…

Buna noktayı koyan bir başka eylem oldu: Çiftçiler Meclis’in kapısını kırdı, hayvancılar Tayyip’i imdata çağırdı… Yoksa tam tersi miydi!?

Ve şimdi de Charlie Hebdo dergisinde katliam yaşandı… Artık hepimiz Charlie’yiz…

Ne zamana kadar?

Medya bize konuşacak başka bir konu verene kadar…

Emin olun ki o konuya da gayet duygusal ve samimi bir şekilde yaklaşacağız…

Ne de olsa duygusal ve samimi insanlarız…

***

Doğuş Derya Meclis kürsüsünde o cümleleri söylemeden önce ne konuşuyorduk peki?

Hemen öncesinde Göç Yasası idi gündemimiz…

Ondan önce ise Vicdani Ret eksenli bir süreç yaşamıştık…

Hani bir vicdani retçi tutuklanmış, ardından pankart savaşları yaşanmış ve polis de tarafını açıkça belli etmişti…

Duygusal ve samimi tepkimizi göstermiştik biz de… Çok ağır gelmişti bize yaşananlar, hazmedemiyorduk…

Bunun üzerine Pervin Gürler “artık hiçbir pankarta izin yok” demiş, Başbakan ise Polisi kınamış, yazı ile açıklama istemişti…

Sahi ne oldu Başbakanın mektubu, polis bir cevap verdi mi kendisine, haberi olan var mı?

Yok mu? Peki!

Ama, Je Suis Charlie!

***

Evet “Kilise ilk defa 74 yılında kürtajı serbest bıraktı. O kadar çok Kıbrıslı Rum kadın vardı ki tecavüze uğrayan…”… Peki, bunu 2015 yılında dile getiren hükümet partisi ne yapıyor şimdi?

Meclis’e “savaş suçlarını araştırma komisyonu” kurulması için önerge verildi mi mesela?

Toplumun farklı kesimlerinin bildiklerini aktaracağı açık veya kapalı kanallar tesis edildi mi?

Bu konuda hukuki adım atılması için var olan yasal mevzuat araştırıldı mı? Uygun bir mevzuat yoksa yaratılması için çalışma yapıldı mı?

Toplum içerisinde bu konuda farkındalık ve bilinç oluşturulması için gerekli tartışma ortamları yaratıldı mı?

Bunların herhangi birisi için herhangi bir somut adım atıldı mı?

***

Biz samimi ve duygusal tepkilerimizle yetiniyoruz, rahatlıyoruz, kendimizi sağaltıyoruz ya…

Ve daha derin, daha kalıcı, daha kurumsal, daha örgütlü bir süreç yerine “an”lık duygulanımlarımızın sarhoşluğu ile yetiniyoruz ya…

İşte bunu çok iyi kavramış birileri…

Birileri bunu çok iyi yönetmeye başlamış…

Şimdi onlar bizden daha duygusal, onlar bizden daha samimi, onlar bizden daha Charlie!

Hükümetin başı polisi kınayacak, ama polis genel müdür vekili o koltukta hala oturacak ve bu konuda başka bir şey konuşulmayacak…

Anayasal haklarını kullanan eylemciler pankart açtıkları için tartaklanacak ve konu bir iki hafta sonra kapanacak…

Hükümet partisine mensup bir milletvekili “geçmiş ile yüzleşme” çağrısı yapacak, partisinin genel sekreteri de sağlam bir şekilde arkasında duracak ama o yüzleşme için hiçbir adım atılmayacak…

Samimi ve duygusal olabilir tüm bunlar, ama asla inandırıcı değil…

***

Konu şu ki; örgütlü ve kurumsal stratejiler olmadan da halklar hareket edebiliyorlar bir süre…

Ama amaçsız, faydasız ve sonuçsuz hareketler olarak kalıyor bunlar…

Tıpkı başı yeni kesilmiş tavukta olduğu gibi…

Sahi, siz hiç başı yeni kesilmiş tavuk gördünüz mü?

Son birkaç ayın gazete manşetlerine bakın: Göreceksiniz!

 

Be the first to comment

Leave a Reply