40 YIL SONRA (2) – BESİM BAYSAL

“Ayşe Tatile Çıksın” şifreli mesajı ile bilinir 14 Ağustos 1974 tarihli askeri harekat ve işgal… 20 Temmuz 1974’ün devamıdır.
ABD için Acheson Planı’nın hayata geçmesi çok önemliydi. Bu yüzden 15 Temmuz Darbesi uygulanmış, Yunanistan’ın başarısız olması ile 20 Temmuz Harekatı ile Türkiye’ye görev verilmiş, 20 Temmuz’un başarılı olması için de 14 Ağustos’da ikinci bir harekat uygulanmıştır.

Bu İkinci Harekat’ın bir takım sonuçları vardır. ABD’nin bölgedeki NATO krizini aşmasının ve Acheson Planı’nın pratik uygulanmasının dışında 40,000 NATO askeri kalıcı bir şekilde adanın kuzeyine konuşlandırılmıştır. Kıbrıslılar açısından ise, ABD’nin (NATO) ve Türkiye’nin anlaştığı ve adına Atilla Hattı denen hattın güneyine;  yanlışlıkla, ileride pazarlık payı olur diye ve Kıbrıslı Türk direnişinin teslim olmaması gibi sebeplerden bazı bölgelerde geçilmiştir. Maraş, Lisi, Tremeşe, Meluşa, Arçoz, Aya, Luricina gibi bölgeler Zodya’ya kadar Atilla Hattı’nın dışındaydı. Ayrıca Dillirga da bu katagoride sayılmalıdır.

Özellikle ikinci harekattan sonra birçok köy ve yerleşim yerinden 120,000 kadar Kıbrıslı Elen ülkemizin güneyine doğru, 65,000 kadar Kıbrıslı Türk kuzeyine doğru kaçmıştır. Bu fiili durum 2 Ağustos 1975’deki Viyana Görüşmeleri’nde imzalanarak ve resmi Nüfus Mübadelesi olarak Rauf Denktaş ile Glafkos Klerides arasında kararlaştırılmıştır.

Bu kaçışları bu kadar genelleştirerek iki farklı bölgede homojen nüfuslara kadar vardıran sadece askeri çatışmalar ve anlaşmalar değildir.
İkinci Harekat ile birlikte Kıbrıs büyük sivil katliamlara ve tecavüzlere de tanıklık etmiştir. Galatya, Balikitre, Aşa ve daha birçok yerde kadın, çoluk, çocuk demeden Kıbrıslı Elenler, diğer tarafta da Dohni, Aleminyo, Marata, Sandallari ve Aloa gibi köylerde Kıbrıslı Türkler toplu kıyımdan geçirilmiştir. Artık egemenler için gerekli ve yeterli ayrılık faşist ve başıbozuk gruplar tarafından da yaratılmıştır.

Günümüzde bile birçok katliamın toplu mezarları bilinmemekte, tecavüzlerin ve saldırıların boyutları ve travmaları hesaplanamamaktadır. Ortodoks Hristiyanlar için dini anlamda kürtaj yasak olmasına rağmen Rum Ortodoks Kilisesi 1974’te geçici bir karar almış ve kürtajı serbest bırakmıştır. Bu bile tecavüzlerin hangi boyutlarda olduğunu anlamak için yeterli bir veri olarak karşımızda durmaktadır. Sorumluları 40 yıldır sorgulanmayan ve cezalandırılmayan aksine kutsanan ve beslenen çift taraflı bir sistemde yaşamaya devam ediyoruz.

14 Ağustos’un belleğimizde ve ruhumuzda yarattığı bu etkinin bir diğer boyutu da Kıbrıs’ın kuzeyinde “Şükran Anavatan” edebiyatı ile yaratılan TC’nin egemenliğindeki bağımlı siyasi ve ekonomik yapıdır. Bir halk asimilasyon ve entegrasyon politikaları altında üretimden koparılmış ve kendine olan özgüveni yokedilmiştir. Türkleştirme ve Sunnileştirme ile kendi kültüründen yabancılaştırılmış olarak kendi varlığını ifadesi yemekleri ve halk  danslarına kadar sıkıştırılmıştır. Bu ekonomik ve siyasi bağımlılık ilişkilerini yaratmak için ekonomik işbirliği protokolleri imzalayanlar “Besleme” nutukları çekerek Kıbrıslı Türk halkının onurunu ayaklara altına almaktadırlar. Gelmiş geçmiş tüm Türkiye hükümetleri ve yerli işbirlikçilerini içine alan bu çember hiçbir anlamda Kıbrıslı Türkleri temsil etmeyen bir yapıdır. 14 Ağustos’un devamında Kıbrıslı Türkler kendi direniş güçlerinden vazgeçip tüm güvenlik ve egemenliklerini resmi olarak TC Genel Kurmay’ına bırakmak zorunda kalmışlar, maliye ve Merkez Bankası sistemlerini de TC Elçiliği ve atadığı memurlara devretmişlerdir. Bakanlar Kurulu ve meclis göstermelik bir sistem olarak varlığını devam ettirirken TC Yardım Heyeti’ndeki müşavirlerin izni ile yasama ve yürütme yetkisi kullanılabilmektedir.

14 Ağustos tüm bu sebeplerle Kıbrıslı Türkler için bir eylem ve mücadele günü olarak kabul edilmelidir. Egemenlerin ve Denktaş’ın Bağımsızlık olarak ortaya attığı ucube sistemden gerçekten bağımsız birleşik bir Kıbrıs’a ulaşmak için direniş ve mücadele şarttır.

Bağımsız Kıbrıs mücadelesinin yükseltilmesi ve sahiplenilmesi için sembolik de olsa 14 Ağustos hayati öneme sahiptir. Bağımsızlık ve Bağımsız Kıbrıs iddiası bugün hiç olmadığı kadar devrimci ve hiç olmadığı kadar meşru bir zemindedir. 14 Ağustos akşamı bu mücadeleye omuz veren herkes Göçmenköy’de Göçmenköy Parkı’nda bulunmalı bu sese ses katmalıdır.

Be the first to comment

Leave a Reply