Bağımsızlık Yolu Basın Yayın Propaganda Sekreteri Mustafa Keleşzade GazeddaKıbrıs’ın Sorularını Yanıtladı

Bağımsızlık Yolu Basın Yayın Propaganda Sekreteri Mustafa Keleşzade GazeddaKıbrıs’ın Bakanlar Kurulu’nun aldığı yasa dışı karalarla ilgili sorduğu soruları yanıtladı.

Keleşzade’nin açıklamalarından öne çıkan söylemler şöyle:

“Hükümetin halk baskısı ile aldığı kararlar gibi ultra zenginlere olan hayranlığından atmadığı adımlar da var. Mesela tüm sağlık örgütlerinin uyarılarına rağmen Nalbantoğlu Hastanesi pandemi hastanesi yapıldı. Elimizde Burhan Nalbantoğlu’nun kapasitesine sahip başka bir hastane yoktur ve Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nin enfekte olması halinde çok acılar yaşarız.”

“Cumhurbaşkanı’ndan Sağlık Bakanı’nı tam yetkili yapacak ODUR ilanı talebi geldi. Meclis içi muhalefetten de itiraz gelmedi. Yani ilanın önünde bir engel yok. Yasaları aşan halkın çıkarına bir karara niyet edilir de yasalar engel çıkarırsa ODUR ilanının önünde bir engel yok yani. Mevcut yasalarla alınan önlemleri de kimse gidip anayasa mahkemesine zaten şikayet etmiyor bu dönemde. Ki burada da dile getirdiğimiz pek çok önlem ODUR ilan edilmeden de mevcut yasalarla uygulanabiliyor. Yani mesele odur, budur meselesi değil niyet meselesidir.”

“Demokrasiyi aşındıran bir şey varsa o da yapılanlarda değil, yapılmayanlarda saklıdır, halka rağmen ucu ultra zenginlere dokunacak diye alınmayan önlemler.”

“Bugün ülkemizde pandemi önlemlerinde sıkışan pek çok kesim var. İşe gidemeyen özel sektör emekçileri, esnaflar, avukatlar ve benzeri kendi adına çalılan meslek grupları. Tüm bu grupların sıkıntısı kira, elektrik, su, banka kredileri ve bu dönemde hayatını idame ettirebilmedir. Bunların tümü hükümetin niyeti ve iradesi ile çözülebilir. Hükümet bankaları, ultra zenginleri mi koruyacak yoksa emekçiyi mi?”

“Sermaye kesimlerinin onlarca örgütü varken emekçilerin sendikası ise yok! Bu nedenle biz Bağımsızlık Yolu olarak emekçinin hakkını en iyi kendisinin savunacağının da bilinci ile kurulduğumuz günden bu yana 10 ve üzeri çalışan çalıştıran iş yerlerinde sendikasız çalışan çalıştırmak yasaklansın diyoruz. Gerçekleştirene kadar da sesimizi daha da gürleştirmek için örgütlenmeye ve talebimizi yükseltmeye devam edeceğiz.”

1- COVID19 sürecinde sokağa çıkma yasağı, işyerlerinin kapatılması gibi önlemler alındı. Hükümetin aldığı bu kararlar sizce yeterli mi? Anayasadaki olağanüstü durumunun oluşması için ne gibi bir durumun olması gerekiyor? Anayasa’da olağanüstü durum yasayla düzenlenmiş olmasına rağmen olağanüstü hal kararı hükümet tarafından alınmamasının siyasi bir tercih olduğunu düşünüyor musunuz?

Hükümetin şu ana kadar aldığı kararlar ile ilgili ilk vaka görüldüğünde anında aldığı okulların tatil edilmesi kararı hariç doğru kararları ortalama 1 hafta kadar geç aldığını görüyoruz. Hükümetin bir kararı alabilmesi için önce halkın ve tabip örgütlerinin meseleyi yoğun şekilde sosyal medya üzerinden talep etmesi, örgütlemesi gerekiyor. Hükümet ardından kararı bu baskı sonucu uygulamaya koyuyor. Pandemi ile mücadelede değil 1 hafta, 1 günlük gecikmeler bile bize çok ağır bedeller ödettirebilir. Şu ana kadar ne mutlu ki böyle bir bedel noktasına gelmedik.

Hükümetin halk baskısı ile aldığı kararlar gibi ultra zenginlere olan hayranlığından atmadığı adımlar da var. Mesela tüm sağlık örgütlerinin uyarılarına rağmen Nalbantoğlu Hastanesi pandemi hastanesi yapıldı. Elimizde Burhan Nalbantoğlu’nun kapasitesine sahip başka bir hastane yoktur ve Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nin enfekte olması halinde çok acılar yaşarız. Sağlık Bakanı ise daha geçen gün pandemi için başka hastane bulacağız diye açıklama yaptı fakat nasıl, neresi gibi detayları vermedi. Bu durum da pek bir güven vermiyor açıkçası. Halbuki Bağımsızlık Yolu olarak biz daha Kıbrıs’ta ilk vaka görüldüğü hafta yaptığımız açıklamada gerekli özel hastanelerin her şehirde pandemi hastanesi olarak geçici el konulmasını talep etmiştik.

Bu, yapılmak yerine kaynakların bu denli sıkışık olduğu bu dönemde özel hastanelere servislerin taşınması için ödenen astronomik ücretler kulağımıza geliyor. Benzeri bir sıkıntı da yurtdışından gelen kişilerin karantinası ile ilgili yaşandı. Hükümet ya hijyen sıkıntılı yerlerde işi beleşe getirmeye çalıştı, ya da otellere bu dönemde çok değerli olan kaynakları aktardı. Bunun yerine pandemi ile mücadele kapsamında gerekli uygun otellere çalışanları ile beraber pandemi dönemi boyunca kamulaştırır, her türlü hizmeti kendisi verirdi. Ama bu da yapılmadı ve toplumun moral olarak zedelendiği, halkın karşı karşıya getirildiği, virüsün yayılımı açısından da riskli anların yaşandığı bir süreci yaşamış olduk.

Bu önlemlerin alınması için Olağanüstü Durum ilanı gerekip, gerekmediği hukuki bir tartışmadır. Açıkçası pek de önemli görmüyoruz. Sonuçta Cumhurbaşkanı’ndan Sağlık Bakanı’nı tam yetkili yapacak ODUR ilanı talebi geldi. Meclis içi muhalefetten de itiraz gelmedi. Yani ilanın önünde bir engel yok. Yasaları aşan halkın çıkarına bir karara niyet edilir de yasalar engel çıkarırsa ODUR ilanının önünde bir engel yok yani. Mevcut yasalarla alınan önlemleri de kimse gidip anayasa mahkemesine zaten şikayet etmiyor bu dönemde. Ki burada da dile getirdiğimiz pek çok önlem ODUR ilan edilmeden de mevcut yasalarla uygulanabiliyor. Yani mesele odur, budur meselesi değil niyet meselesidir.

2 – Süreç içerisinde Bakanlar Kurulu’nun yasa gücünde kararnameler ile aldığı kararların (ekonomi hariç) anayasa ile çelişki yarattığı ifade ediliyor. Demokrasinin aşındırıldığını düşünüyor musunuz? Bunun anayasal anlamda bir ihlal olduğunu düşünüyor musunuz? Bu durumda yürütmenin hesap vereceği bir süreç başlatma gerekliliği hakkında düşünceniz nedir?

Açıkçası alınan önlemleri fazla değil yetersiz bulan bir partiyiz. Demokrasinin aşındırılması eğer halkın iradesinin hiçe sayılması anlamında tanımlanıyorsa bilakis alınan önlemler, başta kısmi sokağa çıkma yasağı olmak üzere halkın zorlaması ile alınmıştır. Yani demokrasinin aşındırılması değil yerini bulması süreci olarak alınan önlemleri tanımlayabiliyoruz. Demokrasiyi aşındıran bir şey varsa o da yapılanlarda değil, yapılmayanlarda saklıdır, halka rağmen ucu ultra zenginlere dokunacak diye alınmayan önlemler.

Hükümet yarın öbür gün bu dönemde hataları ile yaşanan acıların hesabını verecektir. Fakat bu hesabın anayasa değil anayasanın yapıcısı olan toplum nezdinde sorulacağı daha doğrudan bir süreç olduğu inancındayım.

3- Çalışma Bakanlığı’ndan işten çıkarmaların yasaklandığına dair bir açıklama yapıldı. Mevcut koşullarda, bu yasak; işverenlerin işçileri ile olan sözleşmelerinin aynen devamı anlamına mı gelmektedir? İşsizlik gelirine erişemeyecek olan kişilerin, işverenleri tarafından da ödenemeyeceği bir durum oluşabileceği öngörülüyor. Bu durumda ücretlilerin işveren ile devlet arasında sıkıştığını söyleyebiliriz. Ülkemizde iş mahkemeleri yok. Herhangi bir sorun çözme mekanizması yok. Bu süreçte işçiler işverenden ve/veya devlet tarafından mağdur edilirken, parti olarak pozisyonunuz nedir?

Parti olarak bizim pozisyonumuz nettir Bağımsızlık Yolu emekçinin partisidir. Buna rağmen ödenekli izne gönderilen kamu emekçilerine şu an uygulananında fazlası kesintiyi geri ödemesiz olarak talep ettik. Özel sektör emekçilerinin ise maaşları için özele devletin destek olacağı bir süreci talep ettik. Fakat günün sonunda özel sektörde patronun tüm sorumluluktan sıyrıldığı, devletin ise sadece kamu emekçisine bedel ödetip, özel sektör emekçisine de geçinmesinin imkansız olacağı bir parayı vaat ettiği görülüyor. Hani hepimiz aynı gemideydik? Bütün bedeli emekçi ödesin, ultra zengin ise oturduğu yerden seyretsin!

İşten çıkarmaların durdurulması kararının geç alınması pek çok emekçinin işlerini kaybetmesine sebebiyet verdi, fakat henüz de bu kararın uygulandığına dair net bir tablo yok. Takip ediyoruz. Hükümetin kararları net alıp, uymayan patronlara da sert yaptırımları uygulaması gerekiyor.

Bugün ülkemizde pandemi önlemlerinde sıkışan pek çok kesim var. İşe gidemeyen özel sektör emekçileri, esnaflar, avukatlar ve benzeri kendi adına çalılan meslek grupları. Tüm bu grupların sıkıntısı kira, elektrik, su, banka kredileri ve bu dönemde hayatını idame ettirebilmedir. Bunların tümü hükümetin niyeti ve iradesi ile çözülebilir. Hükümet bankaları, ultra zenginleri mi koruyacak yoksa emekçiyi mi?

Bizim hükümet tarafını ultra zenginden yana belirlemiş durumda. Bunu değiştirmenin yolu halk olarak baskıyı arttırmaktır. Kendiliğinden halk hareketi ile sokağa çıkma yasağını sermayenin ‘hayır işler devam etsin’ demesine rağmen elde ettik. Bundan sonrasında kazanabilmek için örgütlü bir halk haline gelmemiz gerekiyor. Sadece emekçinin bedel ödemeyeceği milyoner ultra zenginlerimizin de servet vergisi ödemesi talebini yükseltebilmemiz için bir araya gelmemiz gerekiyor.

Bugün tarihlerinde hiç yapmadıkları kadar satış yapan marketlerden dahi emekçiye maaş kesintisi haberleri geliyor. Bu duruma halktan gelen tepkiler üzerinden işletme açıklama yapıyor sanırsın ki kendisi en büyük bedeli ödeyen! Nasıl oluyor da ultra zenginlerimiz bu denli pervasız oluyor?! Oluyorlar çünkü ne söylerse söylesin çalışanları olan özel sektör emekçilerinin seslerini çıkaramayacaklarını, onun zırvalarını düzeltemeyeceğini biliyorlar.

Çünkü sermaye kesimlerinin onlarca örgütü varken emekçilerin sendikası ise yok! Bu nedenle biz Bağımsızlık Yolu olarak emekçinin hakkını en iyi kendisinin savunacağının da bilinci ile kurulduğumuz günden bu yana 10 ve üzeri çalışan çalıştıran iş yerlerinde sendikasız çalışan çalıştırmak yasaklansın diyoruz. Gerçekleştirene kadar da sesimizi daha da gürleştirmek için örgütlenmeye ve talebimizi yükseltmeye devam edeceğiz.

GazeddaKıbrıs