Ekonomik Krizin İçinde Kadın Olmak – Cansu N. Nazlı

Ekonomik krizin bitmeyen bir kabus gibi devam etmesiylehayatlarımız giderek daha zor hale geliyor. Temel tüketim maddelerine art arda gelen zamların, dövizin yükselmesi ile ödenmez hale gelen banka kredilerin ve kiraların yükü,çalışarak yaşamını idame ettirebilen kesimler olarak bizlerin sırtını her geçen gün daha bir kamburlaştırıyor.

Yoksulluğun Kadınlaşması

Kadınların hem evde hem iş yerinde emeğinin sömürülmesinin dozajı ve üzerinde uygulanan baskının şiddeti kriz dönemlerinde artarak eşitsiz verili durumumuzunpekişmesine neden oluyor.

Kriz zamanlarında ilk gözden çıkarınlar kadınlar oluyor.

Esnek ve ucuz işgücü olarak görülen biz kadınların işten durdurmalarda ilk gözden çıkarılanlar olması, çalışırken dahi yaşadığımız ekonomik zorlukları içinden çıkılmaz hale getirirken işsizlik biz kadınları evlere hapsediyor. İşsiz kadınların eve ve çalışan erkeğe bağımlı hale gelmesi de, ikili ilişkilerimizdeki eşitsizliği derinleştiriyor. İşinden olarak özel alana hapsolan kadınlar yalnızca ekonomik olarak değil, psikolojik olarak kötü etkileniyor. Kadının erkeğe bağımlı kalması çoğu zaman erkeklerin kadınlara daha hoyrat davranmasına, ne de olsa kadın bir yere gidemeyeceği içinen iyi ihtimalle kadına olan davranışlarına özen göstermemesine sebep oluyor. Geçim sıkıntısı nedeniyle evlerimizde yaşanılan stres ve gerginlik de düşünüldüğünde aile ilişkilerimiz de, tıpkı ev bütçesi gibi sarsılıyor. Yani, işimizle beraber özgüvenimizi, iç huzurumuzu, ilişkilerimizdeki dengeyi, üretkenliğimizi, istediğimiz zaman gidebilme özgürlüğünü de kaybetme riskini yaşıyoruz.

Hem evdeki hem işteki mesai giderek uzuyor.

Kriz zamanlarında işten çıkarılanlar ilk kadınlar olunca, işten çıkarılan kadınların işlerini de aynı iş yerinde çalışmaya devam eden kadınlar üstlenmek zorunda kalıyor. Temizlik görevlisi, kahveci yahut insan kaynaklarından bir personel işten durdurulsa, çalışan diğer kadınların iş tanımına bunlar girmiyor olsa bile bu işleri kendi işleri kaybetmemek için yapmaya razı oluyor birçok kadın.

Çocukların kırtasiye masraflarını, okul ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına birçok ebeveyn mesaisi dışında, ek işler almak zorunda kalıyor. Yani çocuklarımızın sağlık ve eğitim gibi devlet tarafından sağlanması gereken temel hizmetlerden yararlanabilmesi için onlarla geçireceğimiz vakitte de çalışarak onlara kalem, defter, ilaç vs. alıyoruz.

Ev içi emeğimiz iliğimize kadar sömürülüyor

Temel gıda maddelerinin pahalılığı da ev içi sarf ettiğimiz emeğin artmasına neden oluyor. Diyelim ki, ekonomik durumumuza göre haftanın ya da ayın bir günü ailece dışarıda yemek yeyip ev işlerini yapmadan eşimiz dostumuz ile güzel vakit geçiriyorsaydık bunu artık yapamıyoruz. Yahuti çocuğa arada okulda bir şeyler yemesi için artık harçlık veremediğimizden her şeyi evde hazırlamak durumunda kalıyoruz. Bu da, zaten işten eve geç gelmişken gece yatanakadar çalışmak anlamına geliyor.

Hem evde hem iş yerinde kadına şiddete karşı korumasız hale getiriliyor

Ekonomik sıkıntıların sürekli hale gelmesiyle ev içinde yaşanan gerilimler tırmanıp şiddete dönüşmesi karşısında kadınların şiddet gördüğü haneden kurtulması imkanı giderek azalıyor. Zira, kadın çalışıyor olsa bile geliri tek başına bir evin kirasını karşılamaya bile yetmezken şiddet görülen yerden ayrılmayı artık 2 kez değil, 10 kez düşünmek zorunda kalıyor. LTB’nin düşük kapasiteli kadın sığınma evi dışında, Kıbrıs’ın kuzeyinde devlet tarafından kadın sığınma evi bulunmayışı, yoksulluk maaşının çok cüzi bir miktar oluşu, kadınları şiddetten koruyacak ve şiddeti önleyecek bir mekanizma bulunmayışı da özellikle kriz dönemlerinde kadınları şiddete açık hale getiriyor.

Öte yandan, iş yerlerinde maruz kalınan mobbing ve taciz olayları karşısında beş parasız kalmamak için aynı iş yerinde çalışmaya devam etmek zorunda kalınması da yine kadınları içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.

Yoksulluk Kader Olamaz!

Olağan zamanlarda da kadınlar olarak maruz kaldığımız eşitsizlikler kriz zamanında derinleşip hayatlarımızı berbat ederken bunu kabullenmeyeceğimizi bizi yönetenlere göstermemiz, gayrıinsani koşullarda yaşamayı reddettiğimizi haykırmamız her zamankinden fazla önem taşıyor. Patronlarımızı değil biz çalışan ve işsiz kalan kadınları, erkekleri, temel ihtiyaçlarını karşılayamadığımız çocukları koruyacak önlem alınması talebini yükseltmek ve anayasal hakkımız olan temel sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerden artık yararlanmak istediğimizi bağırmak için 26 Ekim’de Selimiye Meydanı’nda buluşalım.

Cansu N. Nazlı

Bağımsızlık Yolu Üyesi