GÖBEĞİ BİR KESİLMİŞ BİR MUTSUZLUK HEPİMİZİN BAŞKENTİ – ALİ DOĞANBAY

            Ermenek’ten Yunanistan’a oradan Soma’nın Yırca mahallesine ve oradan İrlanda, Hong Kong, Almanya ve dünyayı en az bir kere dönüp tekrar Belçika’ya kadar gelerek, yoksulun sırtına bir avuç terzinin “tarzsın” diyerek giydirmeye çalıştığı bu deli gömleğinin insanın üstüne bir beden ölüm-savaş-yoksulluk getirdiğini bir kez daha ve yeniden görüyoruz.  Terzinin ustalığında ve hünerinde bir sorun yok, yıllardır bu dikimleri yapar ve her mahallede bir dikimevleri muhakkak vardır ve pek güzel çalışırlar, burada mesele, bu deli gömleğini giydiğinden habersiz yığınların, mutsuzların, ortak bir keder etrafında birleşerek, birbirleriyle göbek bağlarının bir kesildiğini ve aynı mutsuzluktan muzdarip olduklarını bilmeleri gerekliliğidir. Bizi mutsuzluğumuz kurtaracak, mutlu olmanın düşünde, öyle deme, çelişkisinde mutlaka bişeyler vardır insanın…

            Çünkü somut olarak her gözyaşının, hıncın, kederin, ve mutsuzluğun, elle dokunur bir yolu olmadır.  Bir avuç terzinin en büyük el becerileri ve hünerleri, bu aynı yerden dikilip aynı yerden sökülen elbiselerin hepsine aynı yerden yama yapma ustalığı ve sonra o yamayı yeniden söküp yeniden dikme tekrarlılığını yeni bişeymiş gibi satmalarıdır. Yamalarımızı birbirimize gösterip aynı yerden söküldüğümüzü hiç bilmeyelim diye, milliyetçiliğin bütün hezeyanlarını kullanarak, somut olan her şeyden uzaklaştırıp soyut bir dünyaya hapsediyorlar bizi.  Bu insanların ortak bir acısı, kederi, mutsuzluğu olmadığına inandırmak için, hepimize, kendi hapishanelerimizde boktan, sıradan, acayip ve zekâsızca şeyler uydurmamızı, bunlar için kavga etmemizi, dönüp barışmamızı, sonra yeniden kavga etmemizi, ve eğer barışacaksak onun barıştıracak olmasına inanmamızı, asla birbirimizin söküklerine ve yamalarına inanmamamızı, ve göbek bağıyla bağlı kardeşliğimiz olduğuna inanmamamız için durmadan duvarlar örüyor, yollarımızı kesiyor, her türlü yoksulluğu ve ölümü sıradanlaştırıp her türlü ahmaklığı ve bayağılığı muhteşem bir şeymiş gibi satma cakalığını bize politika, sanat, edebiyat, tarih, üniversite, para, şöhret, kahraman, lider diyerek ayaküstü ve çabucak ve hemen tüketerek satıyor.

            Ben mesela, İrlanda’da evlere su sayaçları yerleştirilmesinden ötürü suyu faturalandırıldığı için sokağa çıkan insanlarla kendimi aynı kederden muzdarip görüyorum. Yunanistan’da hükümetin uygulamaya koyduğu yeni eğitim sistemi için protesto yapan öğrencilerle de kendimi aynı mutsuzluktan içli görüyorum.  Daha deli gömleğimi parçalayarak bişey söyleyeyim, ister inan ister inanma, madenciler öldükçe ve ölmeye devam ettikçe, ve zeytin ağaçları kesilip yerine termik santraller yapıldıkça, Yunanistan’da öğrenciler haklı çıkıp eğitim sistemi değişmedikçe, İrlanda’nın su sayacı meselesi çözülmedikçe, Almanya’da demiryolu işçileri zaferle haklarını geri almadıkça, Kıbrıs’ta barış olmayacak..! Ha, barış bunların şapkadan tavşan çıkarma hokkabazlığı gibidir, neden olmasın olur, bunların maden dediği yerden gencecik adamların mezarları çıkıyor, bunların iş-ekmek dediği yerden yoksulluk çıkıyor, bunların yaşamak dediği yerden ölüm çıkıyor, bunların Avrupa Birliği dediği yerden de ne çıkıyor gördük; ne olacak ki sana da barış çıkarır, bir kere de, bir kere daha da, zor mu? Ben onurlu, kardeşçe, mutsuzlukların ortak olduğu, duvarların olmadığı, dokunulduğu, bir yolunun olduğu, göbeği bir barıştan söz ediyorum. Bu sokağa çıkanlar, senin için de çıkıyor diyorum. Bu dünyanın her yerinde mutsuzluğu, haksızlığı, adaletsizliği, yoksulluğu bir olanlar senindir de diyorum. Bunların nasıl olduğunu biliyorsun, bunların terzileri kalkıp senin boyunun ölçüsünü almaya gelmezler, dikimevleri vardır, çık bak, senin mahallende de vardır, oralarda bunların çalışanları vardır, onlar dikerler, sen de sonra bu memleketten adam olmaz çığırtkanlığı yaparsın, kendi insanına türlü ve lüzumsuz şakalar yapma desturunu kendinde bulursun. Aslında daha şakacı olanı yol göstermektir. Yanlış anlama. Şaka yapma demiyorum. Çünkü bizden adam olmaz, bizimkiler böyledir demekle sadece duvarları örersin. Ve korkunç olan, duvarları kendi zihnine örersin. Örme, şakanın böyle bir meziyeti yoktur çünkü. Şaka, kavga çıkarır, dağıtmak ister, ve muhaliftir. Şaka, yoldan çıkarır evet bazen; ama yolsuz değildir. Bil diye diyorum, çünkü beraber yenileceğiz, ya da yeneceğiz…

O yüzden ortak bir acısı olacaksa insanın, bunu, kendini tarif etme üzerinden ya da kendinin tarifi eden mutsuzluklar üzerinden yapmamalıdır. Bu ortak mutsuzluk ve keder üzerinden kurmalıdır insanlığın gövdesini. Kurmalıdır çünkü, aynı sokakta, hatta aynı apartmanda, aynı habere, sadece kendini tarif eden mutsuzluk üzerinden anlamlar ve kavramlar bulamadığı için, aynı şeye üzülmeyen insanlar var. Hâlbuki, üzüntünün dili, lehçesi, ağzı yoktur. Bir yerde bir kadın ağlıyorsa, orada mutsuz olmuş en az birkaç kişi var demektir. Bugün Ermenek’te yarın dünyanın herhangi bir yerinde, bu insanlar, Belçika’da ya da Yunanistan’da, sokağa çıkan, madenin içinde kalan, eğitim sistemine karşı gelen, demiryolunu çalıştırmayan, su faturasına karşı gelen, hepsi aynı elbiseyi giyen, hepsi aynı dikimevinden çıkma, tek tipleştirilmiş, ve farkında olmayan, ama en büyük kuvvetleri ortak mutsuzlukları olan, göbek bağı bir insanlardır…

O yüzden daha anlaşılır olur umuduyla yazıyı da Ermenek’teki madenci eşinin, Emiş Bahar Hanım’ın sözleriyle bitirmek istedim… Bana kalırsa bir sürü devrimciden, sosyalistten, önderlerden -insan konuştu. İnsan konuştu, çünkü insan konuşmak bu terzilerin dünyasında kolay bulunmuyor…  Evet biliyorum, biraz politik argümanları ve teorisi ve evet bilgisi eksik… Ama senin de işin ne güzel sol, bu kadın senin bütün parti programlarından daha gerçek ve hakiki bir şey söylüyor, yetişmelisin… Çünkü, bu güzel kadının her bir sözüyle göbek bağın vardır.. Ama ne yazık ki o da göbek bağımızın bir olduğunu bilmiyor.. Belçika’da, Yunanistan’da ya da Almanya’da onunla aynı mutsuzluğu paylaşan başka acıları bir olan kadınlarla da göbek bağının bir olduğunu bilmiyor..  Sol, bize, hepimize, bu yolu göstermelidir. Bu göbek bağını birleştirmelidir… Herkes kendi mahallesinde, temelde terziye özelde dikimevlerine karşı gelerek, biz Emiş Hanım gibi mutsuzlara bu yolu göstermelidir… Çünkü, tanım olarak neo-liberalizmin, ki ben pek kullanmayı sevmiyorum kavramları, panzehiri ancak budur: bu güzel kadının isyanını, öfkesini, hıncını, mutsuzluğunu, politize etmek, yola koymak, ve yürümek…

Ali Doğanbay

http://www.youtube.com/watch?v=4X0ZJK7QU08

Be the first to comment

Leave a Reply