TEMENNİ VE GERÇEKLİK – ALİ ŞAHİN

TEMENNİ VE GERÇEKLİK

Geçen gün radyoda Kıbrıs Cumhuriyeti eski başkanı Hristofyas’ı dinledim.

Aynı zamanda eski AKEL lideri olan Hristofyas; müzakereler, doğal gaz, barış vb. konularda görüşlerini dile getirdi.

Açıkçası Kıbrıslı Elenler ile ilgili bilgi akışımız -halk içinde oluşan belli başlı kişisel ilişkiler dışında- özellikle dil sorunu ve çeşitli sebeplerden ötürü kısa haberlerlerle sınırlı olduğundan dolayı  Kıbrıslı Elen siyasetçileri fırsat buldukça konferans, radyo ve tv programı gibi şekillerle dinlemeye ve takip etmeye çalışıyorum.

Her ne kadar dip dibe yaşasak da bir çok konuda kıtalar arası ülkelerden daha uzak bir mesefa devreye giriyor.

Bence  siyasi kültür ve anlayışlar da buna dahil.

Yıllarca birbirini -en azından biz Kıbrıslı Türkler için rahatça söyleyebiliriz – iki toplumun içindeki faşistlerin dayattığı şekilde bilmeye ve tanımaya zorlanan iki halktan bahsediyoruz.

Bu durum iki halkın birbirini birinci ağızdan dinleme, tanıma, anlama meselesini çok önemli kılıyor ve bu anlamda parti başkan ve yetkilileri dahi yeterli değil.

Halkların yoğun ve sürekli bir şekilde temas imkanları yakalaması iki halkın yakınlaşmasında en yararlı biçim olacaktır.

Hristofyas’a dönersek; kendisi konuşmasında barış konusuyla ilgili olarak “Kıbrıs’ın Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Elenler olmak üzere tüm Kıbrıslılara ait olduğu ve tıpkı geçmişte yaşadıkları gibi beraber yaşayabilecekleri” gibi gayet olumlu mesajlar verdi.

Söylemlerindeki ve doğal olarak AKEL’in de politikası olan bu “olumlu” düşünce, adamızdaki barış mücadelesinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyor.

Çünkü, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenleri “Kıbrıslı” kimliği altında tanımlamak her ne kadar kulağa çok hoş duyulsa da, şu an için bir temenniden öteye gidemeyen bir söylem olarak kalıyor.

Bu düşünce AKEL kadar kitlesel olmasa da Kıbrıslı Türkler arasında da mevcut.

Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenler arasındaki ayrılığı, sadece bir şekilde fiziken ayrılmış olma sorununa indirgeyen ve salt bu fiziki ayrılığı ortadan kaldırmakla sorunu ortadan kaldırabileceğini düşünmek gerçeklerle örtüşmemektedir.

Çünkü Kıbrıs sorunu basit anlamıyla; işgal edilerek kuzey ve güney olmak üzere iki coğrafyaya ayrılmış bir halk ve bunların yeniden biraraya gelmesi sorunu değildir.

Halklar arası yaşanmış çatışma ve gerilimler, tüm bunların üstüne 40 yıllık bir ayrılıkla oluşan uzaklaşma ve farklılaşma, Kıbrıs sorununun inkar edilemez bir parçasıdır.

Evet , biraraya gelmek sorunun çözümünde ilk ve çok önemli bir adım olabilir fakat son ve yeterli değildir.

Bundan ötürü, tüm iyi niyetine rağmen  sadece söylemde birleştirici politikalar pratik hayatta bir karşılık bulmuyor.

Çünkü fikir ve söylemler hayatın gerçekliğiyle paralellik arz ettiği sürece dönüştürürcü bir güce sahipler.

Aksi takdirde yukarıda da vurguladığımız gibi temenniden öteye gidemeyen bir siyasetle karşılaşıyoruz.

Barış mücadelesi, çok uzun bir zamandır sorunu ne sadece iç bir çatışma, ne de sadece bir dış işgal ve müdahale olarak görmeyen bütünlüklü bir anlayışa ihtiyaç duyuyor.

Temenni ve gerçekliğin farkını ayırabilen bir anlayış…

 

 

 

Be the first to comment

Leave a Reply