İHTİYAÇ DUYULAN ŞU AKP VİZYONU – ALİ ŞAHİN

Geçtiğimiz günlerde CTP-BG Genel Sekreteri Kutlay Erk; “Kıbrıs`ta bir çözüm için Tayyip Erdoğan`ın vizyonuna ihtiyacımız var” şeklinde bir açıklama yaptı.

Faşist politikalarından ötürü Kıbrıs`ın kuzeyinde sol liberal çevrelerin uzunca bir süredir açıktan bir şekilde övmeye cesaret edemediği Erdoğan ve AKP siyaseti, AKP`nin yerel seçimlerde aldığı oy oranı ile birlikte yeniden “gözde” bir siyaset haline getirilmeye çalışılıyor anlaşılan.

Hemen hemen herkesin bildiği gibi 2003`lerde başlayan ve başını CTP-BG’nin çektiği anlayışa göre AKP, Türkiye`nin yıllardır sürdürdüğü “kanla aldık vermeyiz” şeklindeki Kıbrıs siyasetini değiştiren, günün koşullarının iyi yorumlayan barışçı ve akılcı bir parti olarak değerlendiriliyor.

Açıkçası Kıbrıslı Türk halkı içerisinde bu görüşün uzunca bir süre karşılık bulduğu ve barış yanlısı kesimlerin Erdoğan ve AKP siyasetine uzunca bir süre sempati ile baktığı bir gerçek.

Fakat barış yanlısı kesimlerdeki bu sempati AKP`nin dayattığı ekonomik yıkım paketleri, Erdoğan`ın Kıbrıslı Türklere “besleme” demesi, üstüne 2011`de adaya geldiğinde polisin protestoculara uyguladığı şiddet ve son olarak da Türkiye`deki Gezi Direnişi ile neredeyse sıfırlandı.

Peki, o zaman CTP-BG Genel Sekreteri Kutlay Erk`in “çözüm vizyonu” diyerek bu pilavı ısıtıp yeniden önümüze koyma çabası neden?

baraka19temmuzprotesto

Her şey gerçekten de Erk`in iddia ettiği gibi AKP`ye mi bağlı?

Açıkçası bu konuyu bu yazıya sığdırmak mümkün değil, fakat olabildiği kadar tartışmaya çalışalım.

2002 yılından günümüze değin AKP üzerinden Türkiye`de yaşanan değişim, emperyalizmin çıkarları ile doğrudan ilgilidir ve AKP bir anlamıyla emperyalizmin bu yeni siyasetinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Daha açık bir şekilde belirtirsek, Sovyetlerin yıkımı sonrası dönemde yaşanan gelişmelerle bilhassa Ortadoğu`da milliyetçi söylem yerini Ilımlı İslam siyasetine bıraktı.

Daha önce ülkelerde, özellikle sola karşı komünizm karşıtı milliyetçi bir politika güden işbirlikçileri ile varlığını sürdüren emperyalizm, 90`lardan sonra yavaş yavaş bunu ılımlı bir İslam siyaseti ile değiştiren bir politik hat izlemeye başladı.

Her ne kadar son bir yılda yaşanan(Suriye meselesi, Gezi Direnişi, cemaat ile yaşanan savaş vb.) gelişmelerle arası ABD ile gözle görülür bir şekilde açılan AKP, emperyalizmin Ortadoğu’daki pilot partisi olarak, liberal görüşü benimsemiş ılımlı İslam’a dayalı bir İslam coğrafyası yaratmak için bir örnek teşkil ediyor.

Fas’tan Mısır’a, Tunus’tan Libya’ya kadar yaratılan bir Erdoğan ve AKP miti bunu açık bir göstergesi.

polis şiddet

İslami bir dalga altında halk düşmanı neo-liberal politikaları uygulamaya sokan AKP, yoksullaştırma politikalarını manevi duygularla örtbas etmek için egemenler için biçilmiş kaftan.

İşte bu değişiklik, emperyalizmin tahakküm kurma biçimlerindeki ihtiyaçlarla doğrudan ilgili.

Fakat bu süreç bir bıçak kesiği gibi bir anda yaşanmadı.

Refah Partisi ve 28 Şubat gibi deneyimlerin ardından “Batı” ile uyumlu İslamcı bir parti olan AKP bir tasarım olarak ortaya çıktı ve bu tasarım, daha önceki dönemlerde emperyalizmin işbirlikçisi olan milliyetçi/ulusalcı kesimleri parça parça tasfiye ederek kendi siyasetini hakim kıldı.

İslamcılar ve ulusalcı/milliyetçiler arasındaki bu kavgayı, yıllar yılı işbirlikçi olarak devletin içinde bulunan kesimler ile yeni yer etmeye başlayan işbirlikçiler arasındaki bir kavga olarak okumak bizi doğru bir yerde tutar.

Çünkü bu süreçte iki kesim arasında taraf tutmaya çalışan kesimler çeşitli kisveler altında ya milliyetçi ya da gericiliği dolaylı biçimde destekleyen liberal bir pozisyona sürüklendiler.

İşte Türkiye`de emperyalizmin onayıyla yaşanan bu değişim doğallığında kendini Kıbrıs’ta da gösterdi.

Kıbrıs`ta emperyalizmin taşeronu olarak bulunan Türkiye ada hakkında daha farklı bir söyleme doğru kaydı.

Fakat bu değişiklik Türkiye’den ziyade emperyalizmin konjenktürel değişikliğine bağlı olarak yaşandı.

AKP’nin “barışçı” kimliği işte böyle oluştu.

Yoksa Tayyip Erdoğan`ın Kıbrıs`ta halkların çıkarına olacak bir barışı ya da Kıbrıslı Türkleri ne kadar çok düşündüğü bize besleme demesinden belli oluyor.

Öte taraftan AKP`nin “askeri vesayeti” ekarte ettiği ve Kıbrıs`a geçmişin aksine daha demokratik bir anlayışla yaklaştığı ise en büyük palavradır.

12 yıllık AKP döneminde Kıbrıslı Türkler hiç aşağılanmadığı kadar aşağılanmıştır.

Besleme sözünü söylediği dönemde “siz kimsiniz benim orda stratejik çıkarlarım var” diyen Tayyip Erdoğan`dan başkası değildir ve bu söz “kanla aldım vermem” anlayışından farksızdır.

ktams

 

İşine geldiğinde “Kıbrıs diye bir ülke yoktur” diyen, işine geldiğinde “barıştan” bahseden bir anlayıştır karşımızdaki.

O yüzden Kutlay Erk`in halk olarak Erdoğan’ın vizyonuna ihtiyacımız olduğu iddiasının hiç bir gerçeklik payı yoktur.

İhtiyaç duyduğumuzu söylediği vizyon emperyalizmin taşeronluğu ve gericilikten başka bir şey değildir.

Çözecekleri sorunda yine sadece kendi çıkarları ile ilgili olacaktır.

Dolayısıyla esas sorun Kıbrıs halkları olarak bizden başka herkesin müdahil olduğu ve hak iddia ettiği bu adada söz, yetki ve karar hakkını kazanmaktır .

İhtiyacımız olan yegane şey kendi irademizdir.

Be the first to comment

Leave a Reply