Kadına Yönelik Şiddet Karşısında Yurdum Polisinin Ahvali – Cansu N. Nazlı

Kadına yönelik şiddetle ilgili paylaşılan her sözde, yükseltilen her talepte polisin rolünün önemine ne kadar değinsek de yeterli gelmediğinden konunun sadece polisle ilgili boyutunu bugün ele almak niyetindeyim.

Gerek kadına yönelik şiddetin önlenmesi, gerekse kadının şiddetten korunmasına ilişkin oldukça önemli bir yeri olan polisin yaşadığımız hemen her vakada konunun ciddiyetini kavrayamadığının farkına varıyoruz.

Bir kadının ev içerisinde yahut dışarıda şiddete uğradığı zaman, deyim yerindeyse canını kurtarıp polise gitmesi çoğu kez oldukça zordur. Zira, yaşanılan şiddetin travması bir yana dursun, insanın ruhen ve bedenen zarar gördüğü bir olayı tanımadığı birine detayıyla aktarması, polis teşkilatındaki birazdan sayacağım eksiklikler ve sorunlar olmasaydı bile güç bir durumdur. İşte bu yüzden şiddet direnişçisi kadınların kaçıp kurtulduğu zaman atacağı ilk adım  oldukça önemlidir ve bu sebeble de özel olarak kolaylaştırılması gerekir.

İri ve hatta bazen kaslı birçok erkekten oluşan ve belli saatlerde kadına neredeyse hiç rastlanamayan bir yerdir şiddet dolayısıyla şikayete giden kadının ilk durağı. Böyle bir ortamın resmini dahi kafanızda canlandırdığınızda zaten erkek şiddetinden kaçan birinin bir sürü erkeğin içerisinde böyle travmatik bir meseleyi paylaşırken duyacağı tedirginliği hayal etmek güç değil.

Öte yandan şiddet bir tanıdığından, aile bireyinden yahut sevgilisinden gelmişse, polisin tavrı bir yabancı tarafından şiddete uğranılmasından farklılık gösteriyor. Kadınların hiç tanımadıkları biri tarafından darp edilmesi yahut tacize uğraması veya hakarete maruz kalması polis için suç olarak soruşturmaya değer bir konu iken derecesi ne olursa olsun şiddet eşi tarafından uygulanmışsa tavır değişiyor. Şikayetçinin yanında özellikle biri de yoksa polis kadına şikayetçi olmaması için çoğu kez açıkça, bazen de örtülü olarak telkinlerde bulunuyor.

Kadına yönelik şiddete karı-koca arasındaki özel bir meselemişçesine taraf olmamaktaki ısrarı polisin görevini yerine getirmeyecek kadar ileri gitmesine sebep oluyor. Kadının şikayetini almayıp şiddet uygulayan yakının uyarılması ve şiddetin tekrarlanması durumunda şikayetçi olunması tavsiyesi ise polisin konuyla ilgili en yaygın tavrı. Bu yaygın tavır bazen yukarıda bahsettiğim “aile olan aile içinde kalır” fikriyle olabildiği gibi bazen de yeni bir dosya açıp soruşturma yapma iş yükünü öteleme kaygısıyla olabiliyor.

Boşanma sürecinde olduğu  eşi tarafından çok defa tehdit edilen bir kadın, hatta mahkemenin koruma emri vermeyi uygun bulduğu koşulların varlığı da ortada iken, aldığı tehditler ile ilgili şikayetçi olmak için gittiğinde ‘sürekli geldiği için’ polis tarafından azarlanabiliyor. Şikayet için gelen kadınları baştan savmak için çeşitli muameleler geliştiren polis çoğu zaman insanları uzun saat bekleterek usanıp gitmesi için yıldırmaya çalışıyor. Kaçmayacağınızı anlayıp ifade almaya başladığında ise kadının tedirgin olduğu bir sözü, bir davranışı ya da tutumu ‘abarttığı’, ‘öyle demek istemediği’, ‘bunda korkulacak bir şey olmadığı’ gibi ifadelerle önemsizleştirerek neredeyse şikayet edilenin avukatlığına soyunabiliyor. Tüm bu muamele, zaten şiddet gördüğü için kendisini iyi ve güvende hissetmeyen kadının daha da kendini çaresiz hissetmesine sebep oluyor.

Oysa yazının en başında da bahsettiğimiz gibi kadına yönelik şiddetin önlenmesinde birincil derecede öneme sahip bir unsur, polis. Şiddete uğrayan bir kadının kendini güvende hissedebilmesi ve iyi ifade edebilmesi için özel bir ortam ve konuyla ilgili mesleki, psikolojik ve hukuki donanıma sahip polis memurlarının böyle vakalara bakması gerekiyor.

Bir kadın şiddete uğradığı zaman yaşadığı şeyin suç oluşturup oluşturmadığı ya da nasıl ispat edileceğini polise izah etmesi gerekmez. Yaşanılan şiddetin bedeni, kişiliği, cinselliği üzerindeki haklarını ihlal edici olduğuna polisi ikna etmesi de gerekmez. Şikayetçi olmak isteyen kişilerden ne böyle bir bilgiye sahip olması, ne de yaşadığının kuralları ihlal edici olduğunu ispatlaması beklenebilir. Bunlar, suçu polisin soruşturması, savcılığın kovuşturması ve nihayetinde mahkemenin yargılaması sonucu ortaya çıkacak meselelerdir. Ancak konu bilhassa kadına yönelik şiddet olduğunda, insanların kanunlar konusundaki bilgi noksanlığından çoğu kez yararlanılarak işlem yapmaktan imtina edilmektedir. Görevini düzgün şekilde yapan memurlar da yok değildir ancak yazı boyunca izah edilen tavır çok yaygındır. Pek çok kadın şikayetçi olmak istediği halde yazılı ifade veremeden, bir sığınma evi bulunmayışı nedeniyle de çoğu kez şiddet gördüğü eve geri dönmek zorunda kalmaktadır. Yaşadığı şiddet sonrasında yıldırıcı, bezdirici, küçümseyici muameleye maruz kalındığında çifte mağduriyet yaşanmaktadır.

İşte bu yüzden, şiddet önleme merkezleri, sığınma evleri kurulması, adli yardım sağlanması gerekliliğinin yanı sıra polis içerisinde kadına yönelik şiddet konusunda eğitimli memurlardan oluşan özel bir birimin oluşturulması da hayati önem arz ediyor.

Ev içi şiddet direnişçisi kız kardeşlerimize sözümüz olsun, kadınlar olarak uğradığımız şiddet yurdum polisince, bakanınca, devletince ciddiye alınana kadar kendilerine rahat vermeyecek, mücadeleyi her alanda sürdüreceğiz!

 

Cansu N. Nazlı

Bağımsızlık Yolu Üyesi