MEMLEKETTEN MANZARALAR – ONUR BÜTÜNER

Geçenlerde Luricina’da festivaldeydim. Kıbrıs’ın kuzeyine dayatılan asimilasyon politikalarına rağmen Luricina halkının festivalleri ile bu politikalara karşı nasıl direndiklerini gördüm. Festivalin şekli ve içeriği ile yozlaşmaya karşı nasıl dimdik durduğunu da tabi.

Festival oldukça kalabalık olmasına rağmen orada yıllardır görmediğim bir dostuma rastladım. Ayaküstü biraz konuştuk. Arkadaşım liseden beri kendini yenilemeye çalışan ve hepimiz gibi bunu yaparken maddi, manevi  sıkıntılara maruz kalan birisiydi. Buna rağmen mühendislik bölümünü başarıyla bitirebilmişti.

 

Yıllardır görüşmediğimizde şu an ne yapıyoruz diye birbirimize sorduk. Ben kamuda çalışıp göç yasasından şikayet eden biriydim. Arkadaşım ise özel sektördeki yaralarından bahsediyordu bana. Daha yeni girdiği bir işten iş azlığından dolayı “istersen kal ama maaş ödeyemeyceyik” denerek işten ayrılmak zorunda kaldığını anlattı bana.

 

O özel sektörün kanayan yaralarından bahsettikçe benim sorunlarım adeta küçülüyordu. Özel sektörde sendikalaşmanın, hiçbir iş güvencesinin olmayışı ve sigorta yatırımlarının yapılmadığından bahsediyordu arkadaşım.

 

Bu konuşmaları yaparken “eşit işe eşit ücret” şiarı ile sokakları doldururken haklı mücadelemizde neden yalnızlaştığımızı anladım. Tabi ki bu mücadele sadece göç yasasının mağduriyetini yaşayanların mücadelesi değildi. Ama egemenler emekçileri o kadar farklı koşullarla böldü ki, emekçilerimiz sorunlarının çözümü için birleşemez hale getirildi.

 

Birden aklıma CTP’nin önceki hükümeti döneminde göç yasasını meclise getirirken bulunduğu söylemler geldi. O dönem ve ardından gelen UBP iktidarı döneminde göç yasasını “özel sektör ile kamu arasındaki uçurumu azaltacağız” sözleriyle nasıl da savunuyorlardı.

sendika

Göç yasası ile 2011 sonrası kamuda işe girenlerin maaşları düşürülerek özel sektör emekçileri ile maaş farkının kapatılacağı iddia ediliyordu. Günümüzde baktığımızda bu farkın azalmadığını, hatta arttığını söyleyebiliriz. Çünkü asgari ücret hala daha yaşanılabilir hale getirilmedi. Bunun yanı sıra,  halkın alım gücü her geçen gün göç yasası ve zamlar sebebiyle düşmeye başladı.

 

Ancak özel ile kamu arasındaki asıl uçurum maaşlar değil. Her ne kadar emekçinin emeğinin hakkını alması önemli olsa da, çalışanlar öncelikle güvencelerinin düzeltilmesini istiyor. Bir işe girdikten sonra geleceklerini görebilmek istiyorlar. Kamuda da her ne kadar çalışma hakları egemenler tarafından budansada,  özel sektörde bu şu an hiç bulunmamaktadır.

 

Özel sektörde hala emekçilerin sendikalaşmasının önü açılmıyor. Özelde çalışanlara hala toplu sözleşme hakkı verilmiyor. Özelde çalışanların hakkını gasp eden patronlara bir yaptırım uygulanmıyor.

Özeldeki sorunlardan bahsettiğimiz şu sıralarda bir vakıf bankası kamu sınavına katıldığı için çalışanlarını işten çıkartıyor.

 

Gariptir ki bütün bunlar yaşanırken, memlekette hükümeti elinde tutan CTP “1 Mayıs’a eşitlik, adalet ve emeğin partisi CTP meydanlara” sloganıyla Taksim Sahasına gelebiliyor.

Kıbrıs’ın Kuzeyinde özelde sendikalaşmanın önünün hemen açılması ve sermaye patronlarına çalışanının hakkını gasp ettiği takdirde ciddi yaptırımlar getirilmesi geleceğimiz için zaruri. Bu konuda bir baskı yaratmak konusunda sendikalara ve demokratik kitle örgütlerine büyük görevler düşüyor.

Onur Bütüner

Baraka Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply