“MIŞ GİBİ” YAPMAK – FATİH BAYRAKTAR

TC ordusu 23 Temmuz itibariyle IŞİD çetelerini vurmaya başlaMIŞ…
Terör örgütüne sabah baskını düzenlenMİŞ…
Özellikle mişli, mışlı cümleler kuruyorum çünkü “mış gibi” yapmak TC devletinin, öncülü Osmanlı’dan beridir süregelen siyasetinin en belirgin özelliklerinden. Kamuoyunu yatıştırmak için yapılan göstermelik müdahalelerdir “mış gibi” yapmak. Şimdi de IŞİD vuruluyorMUŞ gibi yapılıyor.
Geçen yıl bu zamanlarda IŞİD’in, sınırları Orta Asya’dan İspanya’ya, Orta Avrupa’dan Afrika’nın Ekvator sınırına kadar yayılan ve içinde Kıbrıs’ın da yer aldığı “Büyük İslam Devleti” haritası üzerinden bu yakın tehlikeye dikkat çekmiştim. O yazıda aynen şu cümlelere yer vermiştim:
“Türkiye’nin IŞİD’e karşı tutumu iyi analiz edilmelidir. Meydanlarda aslan kesilen AKP üç büyük olaya neredeyse hiç tepki göstermemiştir. Birincisi IŞİD’in üstlendiği Reyhanlı saldırısıdır. 51 kişinin öldüğü olayda devlet sorumluların Suriye istihbaratının mensupları olduğunu iddia etmiştir. Reyhanlı IŞİD’in Türkiye topraklarında gerçekleştirdiği tek saldırı da değildir. Niğde’de iki asker ve bir polisin öldürülmesini de IŞİD üstlenmiştir. Bunun ötesinde IŞİD Haziran 2014’te TC’nin Musul Başkonsolosluğu’nu (yani uluslararası hukuğa göre TC toprağı olan bir yeri) işgal etmiş ve başkonsolosla birlikte 49 kişiyi rehin almıştır. AKP hükümeti bu duruma BM ve NATO nezdinde girişimde bulunarak yanıt vermekle yetinmiştir.”
Geçen gün 32 devrimci genci katleden canlı bombanın daha önce sık sık IŞİD bağlantılı olarak adı geçen Adıyaman’daki İslam Çay Ocağı’nın sahibinin kardeşi çıkması bir tesadüf değildir. Yani TC devleti sınırdan geçmek isteyen gençlere izin vermeyerek ve olağan şüphelileri takip altına almayarak katliamın gerçekleşmesine önayak olmuştur. Yeni yayınlanan görüntüler de bombacının elini kolunu sallaya sallaya katliamı gerçekleştirdiğini göstermektedir.
Ancak Suruç katliamı süreçten kopuk bir olay değildir. TC devleti özellikle 1980 faşist darbesinden sonra gerici bir yapılanmaya bürünmüştür. Devlet eliyle imam-hatip okullarının açılması, tarikatların ve cemaatlerin doğrudan ya da dolaylı desteklenmesi Kemalist elitlerin sığ ve halktan kopuk politikalarıyla birleşince ortaya önceleri Tarikat-Refah, sonraları ise Cemaat-AKP koalisyonu çıkmıştır. Bu koalisyonlar Türkiye’deki yapıyı anayasadan, gündelik yaşam alanlarına kadar değiştirmeyi hedeflemiş ve maalesef liberal solcuların da desteğiyle (Örnek: Taraf Gazetesi ve “Yetmez ama Evet” kampanyası) bu hedeflerini 2015 milletvekili seçimlerindeki açık yenilgiye kadar da gerçekleştirmişlerdir. IŞİD böyle bir ortamda TC devleti egemenleri tarafından desteklenmiş, güçlendirilmiş ve şımartılmıştır. Bu nedenle ne Suruç katliamı sonrası dökülen timsah gözyaşları, ne de halen sürmekte olan operasyonlar inandırıcı değildir, “mış gibi” yapmaktır.
Gelelim Kıbrıs’ın kuzeyine. Son 10 yılda özellikle AKP politikalarına ters düşmek istemeyen UBP ve CTP hükümetleri, Türkiye’de yıllardır sürdürülen toplum mühendisliğinin Kıbrıs ayağına destek vermekten geri durmamışlardır. Büyükelçilik tarafından yapılan tıpkısının aynısı camiler, İlahiyat Koleji, Kuran Kursları, tarikat ve cemaatlerce ücretsiz yaz kamplarına! gönderilen gençler tek bir amaca hizmet etmektedir; AKP, Kıbrıs’ın kuzeyinde bundan en fazla 15 yıl sonra ülkeyi yönetmesi öngörülen kendi istediği gibi “dindar ve kindar” bir nesli yetiştirmek üzere kolları sıvamıştır. Son yenilgiyle gücü sarsılsa da halen iktidar ortağıdır ve bu planlarını gerçekleştirmekten vazgeçmiş değildir. Bunun son örneği de öneriler! üzerine kurulan CTP-UBP koalisyon hükümetidir. Bu nedenle iğneyi AKP’ye batırırken, çuvaldızı kendimize sokmalı, meydanı bunlara bırakmamak için devrimcilerin örgütlü mücadelesini yükseltmeliyiz.
Fatih Bayraktar