NE YAPMALI? – CELAL ÖZKIZAN

Doğuş Derya’nın meclisteki konuşması, yine meclisteki faşizan eğilimli şovenist Zorlu Töre’nin söyledikleri ve ardından gelişen faşizan hakaretler, tehditler ve saldırılar…

Bunların ardından ise Kıbrıslı Türk halkının önemli bir çoğunluğunun barış kültürüne, tarihi yeniden okumaya, tarihle hesaplaşmaya ve ifade özgürlüğüne sahip çıkması ve en önemlisi, faşizan eğilimlere karşı net bir tavır koyması çok umut vericiydi…

 

Tüm bu gelişmeler ışığında, meseleye dair düşmek istediğim bazı notlar var…

 

***

1 . Her ne kadar bu meselede çok ön plana çıkmasa da, Kıbrıslı milliyetçiliği ve Türk milliyetçiliği az da olsa baş gösterme şansı yakaladı. Bir yanda, Doğuş Derya’ya sahip çıkmak adı altında, Kıbrıslı milliyetçiliklerini yayma zemini bulan ve hemen “Türkiyelileri bu adada istemiyoruz” tarzı söylemleri dile getirmeye başlayan bazı kişiler, ne umut verici ki pek rağbet görmediler. Aynı şekilde, şimdilik, adadaki Türkiye göçmeni kesimleri de –içerden veya dışarıdan- kışkırtacak “bu Kıbrıslılar sizleri istemiyorlar” türünden söylemlerin tutmadığını söyleyebiliriz.

 

Ancak, bu meselede bu türden yaklaşımların merkezi hale gelmemesi, bundan sonra da gelmeyeceği anlamına gelmiyor. Peki, bu neden bu kadar önemli ? Önemli, çünkü Kıbrıs’ın kuzeyindeki emekçilerin ve en genelde Kıbrıs’taki emekçi halkların ortak çıkarları vardır ve bu çıkarlar, kapitalizme karşı emeğin iktidarını kurmak, bağımsızlık ve birleşik bir Kıbrıs olarak özetlenebilir. Ancak bu temel ve ortak çıkarlar etnik yaklaşımlarla bulandırıldığında, çıkarları ortak olan emekçiler suni ve yapay biçimlerde karşı karşıya getirilirler.

 

Elbette duyarlı kişiler, bu gibi milliyetçi eğilimlere karşı durmaya hep çalışacaklardır, ancak bu eğilimlerin merkezileşmesini ve ortak çıkarları bulandırmasını engellemenin en sağlam ve kalıcı yolu, bu ortak çıkarlara sahip emekçilerin, ortak hedefleri temel alan bir mücadelede bir araya gelmeleridir. Bu da ancak, Kıbrıs’ın kuzeyinde, kendi siyasetini, kişilerin geldikleri yeri, inançları, etnisiteleri üzerine değil sermayeye karşı emekçi kimliği ve mücadelesi üzerine kuracak bir harekettir (Konuyla ilgili Bağımsızlık Yolu’nun bildirgesinin 33,34 ve 35. sayfalarına bakılabilir : http://bagimsizlikyolu.org/bildirge/ )

 

***

2 . Unutulmamalıdır ki faşizan eğilimlere ve faşizme karşı mücadele, hayatın her alanında ve ancak ciddi bir siyasi örgütlenme aracılığı ile verilebilir. Bugün, Doğuş Derya’ya karşı verilen faşizan tepkiler, halkın önemli bir çoğunluğunun Doğuş Derya’ya sahip çıkması ile savuşturulmuş olabilir; ancak Kıbrıs’ın kuzeyinde faşistler durmadan örgütlenmeye, propaganda yapmaya ve cüret buldukları (ya da ipleri oynatıldığı) anlarda da sokakta boy göstermeye devam edeceklerdir. Evet bugün faşizan eğilimlere karşı düşünce/fikir temelli bir üstünlük kazanılmış olabilir ancak zaten bu, faşizmin en zayıf halkasıdır. Mesela Mussolini, “benim programım eylemdir, düşünce değil” diyordu, faşistlerin tarihteki en yaygın sloganlarından biri “biz kanımızla düşünürüz”dü ve Hitler sürekli “entellektüel budalalıklar”dan söz ediyordu. Faşistler düşünce alanında –eğer bu düşünceler güçlü bir faşist hareketle desteklenmiyorsa- zaten kaybetmeye mahkumdurlar ancak faşizmin diğer boyutlarıyla baş etmenin tek yolu, lafı dolandırmadan anti-faşist bir çizgide örgütlenen ve bunu hayatın her alanında yapan bir harekette birleşmektir.

 

***

3. Bu meseledeki en umut verici gelişmelerden biri de, AKEL’in Doğuş Derya’nın konuşmasını politik bir propaganda ya da suistimal objesi haline getirmek yerine, bu konuşmayı, Kıbrıslı Elen toplumunun da kendi suçları ve tarihi ile hesaplaşması açısından bir fırsat olarak görmesi ve bu yönde Kıbrıslı Elen toplumuna bir çağrı yapmasıdır. Unutulmamalıdır ki her toplumun milliyetçileri ve şovenistleri, düşman olarak gördükleri diğer toplumun içindeki barış yanlısı kişilerin olumlu beyanlarını suistimal etmek için pusuda beklerler. Bunu önlemenin tek yolu da, her toplumun en önce kendi içindeki pisliklerle hesaplaşmasıdır ki bu aynı zamanda en etkili “güven yaratıcı önlem”dir. AKEL’in bu durumu suistimal etmemesi çok olumlu bir adımdır ve AKEL’e dönük eleştirilecek pek çok yön olmasına karşın bu tavırları takdirle karşılanmalıdır.

 

***

Bitirmeden, bir kez daha tekrar edelim : Doğuş Derya yalnız değildir, faşistler ayaklarını denk alsınlar !

 

Celal Özkızan

Baraka aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply