NEO-LİBERALİZMİN YENİ İLERİ KARAKOLLARI: ÜNİVERSİTELER – Fatih Bayraktar

KolektifBaşlıktaki kavramın içinde her ne kadar özgürlük geçse de bu özgürlüğün yalnızca paraya tanındığını tüm dünya 1970’lerden beridir yaşayıp görüyor. Neo-liberal Avrupa Birliği’nin hali ortada. Geçtik Avrupa’yı tüm dünya sosyal patlamalarla sarsılıyor. Kapitalizmle reel sosyalizmin usulca uzlaştırıldığı kandırmaca! sosyal devlet modelleri bile çatırdamakta.  Hal böyleyken bile neo-liberal politikalar yaşamımız neredeyse her noktasına sızmakta. İşte bu sızıntıların (sızıntı demeyelim aslında dalgaların) en büyüklerinden biri de üniversitelerde yaşanmakta.

 Kuzey Amerika’da başlayan ve hızlıca diğer kıtalara yayılan üniversitelerin neo-liberal sisteme eklenmesini özetle  üniversitelerin şirketleşme süreci olarak tanımlayabiliriz. Bu süreçte özel üniversite kavramının giderek oturduğunu, öğrenciye müşteri gözüyle bakılmaya başlandığını, rektörlerin şirket CEO’ları gibi davrandığını, piyasa değeri olan bilgi üretimine değer verildiğini, yine piyasa değeri olmayan bölümlerin teker teker kapandığını görüyoruz. Aynı süreçte neo-liberalizmin vazgeçilmezleri sendikasızlaştırma, sosyal güvenlikten mahrum etme ve taşeronlaştırmayı net olarak gözlemliyoruz.

Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Kıbrıs’ın kuzeyindeki özel üniversitelere ve o üniversitelerin en büyüğü olduğunu iddia edene bakmak yeterli. Döviz kurlarının fırladığı bu günlerde hala daha kurları sabitlemeyen ve açıklama olarak da “Dövizin nerede duracağını bilmiyoruz.” diyen öğrenci düşmanı bir yönetimi çok net biçimde “Kar her şeydir.” diyen şirket yönetimlerine benzetebiliriz. Akademisyenlerin verdikleri ders sayısına göre para aldığı bir sistem size “Maaş=Üretim Miktarı” denklemini hatırlatmıyor mu? Ya da  bilimsel araştırmaların üniversite reklamı amacıyla kullanıldığı bir sistem size şirket promosyonlarını anımsatmıyor mu?  Girne’de faaliyet gösteren bir üniversitenin Lefkoşa Arabahmet Kültür Merkezi’ni satın alması girişimci! ruha denk gelmiyor mu?

Tüm soruların cevapları, yukarda saydığımız tüm göstergeler üniversitelerin neo-liberalizmin ileri karakolları haline geldiğini gösteriyor bize. İleri karakol kavramını özellikle kullandım çünkü üniversiteler bulundukları bölgede toplumu dönüştürme misyonunu da üstleniyorlar çoğu zaman. O yüzden üniversiteyi dönüştürmek toplumu dönüştürmek anlamına gelebiliyor.

Ama alan tamamen neo-liberallere bırakılmış değil. Uygulanan zalim politikalar tıpkı dünya halklarında olduğu gibi üniversitelerde de yankı buluyor. Özel üniversitelerde sendikalaşma girişimleri, piyasacı uygulamalara karşı örgütlenen öğrenci eylemleri, devlet üniversitelerinde artan özerk bilimsel eğitim talepleri, Türkiye’deki sistem karşıtı ODTÜ direnişi bize kavganın henüz kaybedilmediğini gösteriyor. Hatta  neo-liberal saldırılar arttıkça ve bu saldırıların üniversiteye özgü olmadığı genel bir taaruz olduğu anlaşıldıkça saflar sıklaştırılmakta.

Evet kavga henüz bitmedi. Bilim emekçileri öğrencileriyle kol kola verip örgütlüyorlar direnişleri. İleri karakolu kurtarılmış kaleye dönüştürmek için  uğraşıyorlar. Onları yalnız bırakmamak lazım. Çünkü üniversiteler şirketlerin, iş insanlarının değil bizlerin yani halkındır. Halkın olmalıdır.

 

Fatih Bayraktar

Baraka Kültür Merkezi Aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply