ÖZKAN BEY’İN DİLİ, PARTİ REFLEKSİ VE KİBİR ANAYASASI – ALİ DOĞANBAY

Özkan Bey’in, seçim sonuçları kendini yavaştan belli ettikten sonra, çıkıp basına yaptığı açıklamalar ile CTP’nin seçimde aldığı ağır yenilgi arasında fena benzerlikler olduğunu sanırım artık CTP’li dostlar da aşikar görmüştür. Bu dilin, refleksin ve kibrin CTP’nin kongre zabıtlarından, kurultaylarından ve programlarından önce zihinlerinden çıkarılması lazım. (Çünkü çoğu o kadar da insana dokunmaz, çünkü insan dokunmak isteyen de bir varlıktır) Bu çok açık, insani bir durumdur, çünkü insan zihni çoğu zaman kongre zabıtlarından daha tehlikelidir.

Şöyle ki, anayasayı yaparken ötekilerle kurduğu duygudaşlık nasıl ve ne şekilde tezahür etmişse çıkan sonuçlara gösterdiği refleks ve dil de aynı şekilde tezahür etti. Tezahür diyorum, çünkü çoğu zaman tezahür sandıklardan ve oy oranlarından daha mühimdir, tabi eğer solculuk yapıyorsanız!

Kendinden başka herkesi düşman, komplocu, hain ve hatta muhakkak onun “değerlerine” ve “ülkesine” zarar verme olarak algılayan bir tavırla kime daha çok benzediklerini düşünmüşler midir?  Ancak onun “değerleri” olursa onun “ülkesi” mi olacak? Yoksa kktc’ye de mi büyük düşün diyor, ülkemin değerlisi? Madem böyle olmadı öyleyse 34 sandalyeyi alıp meclisten geçiririz halet-i ruhiyesi nasıl bir algıda körlüktür ? Bahşetme kültürü, biat ettirme geleneği, siz beceremezsiniz ancak ben yapıp size veririm hallenmeleri sanırım solun kullanacağı biçimlerden değildir. Durmadan düşman ya da hain yaratmak, hep birileri bir şey yapıyor yoksa biz kusursuzuz mantığıyla hareket etmek, eğer kaybettiysek muhakkak densizin biri bişey yapmıştır bakış açısı koca bir tarihi ve insanlığı ve insanlığın Akdeniz’in de Kıbrıs’ı açıklamaya yeter mi?  Niye kaybettik demekten bu kadar çekinir mi insan? Neden sorusunu sormayan bir sol olabilir mi? Solun anayasasında özeleştiri yapmak diye kallavi bir kelime yok mu? Güzel abilerim, madem bu kadar kazanmaya meyilli, hep birinci gelmeye teşne ve kaybetmekten bu kadar gocunacak insanlardınız, neden Sol’u seçtiniz? Ama biliyorum, siz de biliyorsunuz ki, tarihseldir, çünkü en baştan böyle olduğunuz için bugün geldiğiniz bu yerde labirentin neresinden çıkacağınızı kestiremiyorsunuz. Ama artık oturup kestirebilmeniz, kesip atmanız lazım! Çünkü anayasa yapmaktan daha önemli olan şeyler vardır, iş, aş, ekmek gibi, 70’lerin güzel tabiriyle Kıbrıslı Türkler bunu demişlerdir! Kıbrıslı Türkler Anayasadan önce “kendi olmak” demiştir, “yaşadığı yerde ülke olmak” ve “kendi ayakları üstünde durmak” ve tabi “kendi kendine yetmek” yani “kimseye eyvallah etmemek”.  Yani güzel abilerim, aha bu tabak, aha bu da kaşık, bunu yiyeceksin, yok; yemiyor artık halkın, yıldızlar sadece bakınca güzel, hayal edince güzel, ama dokunmak da istiyor halkın, dokunmak, insanidir, insanca yani dokunmak istiyor.. CTP’nin refleksi, dili, tavrı, üslubu kongre zabıtlarında, kurultaylarda ve parti programlarında -sadece Soldur, Sol kalmıştır, ki bu dokunamadığımız bir şey olduğu için soyuttur. Soyut ruhanidir, öteki dünyaya özgüdür. Somut olan dokunmaktır. CTP, artık dokunur mu, yoksa tarihsel reflekslerine devam mı eder?..

 

SOSYAL MEDYANIN ZAFERİ Mİ YOKSA SOSYOLOJİK BİR SONUÇ MU?

 

Seçim sonuçlarını ve Anayasaya Hayır çıkmasını sosyal medyanın zaferi gibi görmek, tıpkı Arap Baharı yıllarında, o dönem ki bazı sol çevrelerin hadiseye de tıpkı “abi Araplar devrim yapıyor ya” bakışı gibi kökten temelsiz ve algıya karşı oynanan bir oyun. Bugün baktığımız yerde ortada bir bahar olmadığı konusunda herkes hemfikir –ki bana sorarsan Arap olduğu konusu da muamma- ayrıca Ortadoğu’nun makus talihinin ve tarihinin nasıl şekillendiği ve halen bunun için nasıl debelenildiği görülürken sanırım Kıbrıs için durum da pek farklı değildir.  Bu pek farklı değildir durumu; aynı sosyolojik vakanın iklim koşullarına, trafiğin nerden aktığına, doğal zenginliklerine, neye asabi olduğuna, diyet yapanların sayısına, dine bağlılığına ve etin kilosuna vs göre farklılıklar gösterebildiği halde, temelde aynı sebeplerden işgal edildiği, köle edildiği, yoksul bırakıldığı saldırılardır. Ne gariptir ki bu da soyuttur, çünkü dünyanın çoğunluğu dokunmadığı ya da (birbirine) dokunmaması için dokunma öğretilmediği için böyledir. O yüzden (her bir) sosyoloji de aynı zamanda enternasyonal düşünmek zorundadır.. Çünkü çağımız, isimlerin yerlerinin değiştirilmesi, onlara başka isimler verilmesi (çoğu farklı coğrafyalarda adları değiştirilmiş köy isimleri de var böyle değil mi?) o isimlerin ilk anlamlarının kaydırılması, ve yepyeni bir isim uydurup herkese inandırma çağı.. (Facebook’ta Turgut Uyar’ın olmayan şiirlerini, Turgut Uyar şiiri gibi paylaşıp çok duygusallaşan insanlar var, algıya parende attırmak diye de bişey var.) Sosyal medya gazı bana hep bu algının yer değiştirmesi ve kaydırılması için ve sanki çok da matah bir şeymiş gibi düşünmemiz için, –evet devrimi televizyonlardan izlemeyeceğiniz gibi twitterdan da takip edemeyeceksiniz, diyeyim, ancak Brezilya-Arjantin finali için bunu yapabilirsiniz- ve çoğu şeyin şöyle bir üstünden geçelim, şöyle bir kaymağını alalım fikriyatı için bulunmuş şahane bir icat daha olduğu duygusu yaratıyor.

CTP sosyolojik olarak kaybetmiştir. Yarın yine iktidar olabilir. Yarın başkası yine iktidar olabilir. Yarın, mutlaka olacak. Ama bugün sosyolojik olarak CTP kaybetmiştir. Ve bunun için doğru düzgün düşünmek zorundadır.

 

VE HARMANCI’NIN GÖZYAŞLARI

 

Doğru, dürüst, namuslu siyaset biçiminin kazanabileceğini ve umut etmemiz gerektiğini gösterdi Harmancı. Dokunmanın bir siyaset biçimi olabileceğini, ve en çok kendisine benzemeyenlere dokunduğu zaman siyaset ettiğini.. Anlatabileceğimizi.. Anlaşılabilir olacağımızı.. Ve anladığımızı.. Sadece kendimi değil, karşımdakini..

İnsan sevdiği adama uzun cümleler kuramıyormuş.

Fakat mevzu şu güzel kardeşim;

Sen kazanınca biz de kazanmış sayıldık. Çünkü malum, biliyorsun, çok uzun zamandır sayılmıyorduk. Ama sen yine de bunu zafere değil yenilginin yengine say.

 

Ali Doğanbay

 

 

 

Be the first to comment

Leave a Reply