Sömüren Sermaye-Hükümet Ortaklığıdır-Yusuf Özgü Sertel

Alışılagelmiştir özel sektör emekçilerinden (nedensellik bakımından yanlış kurgulanmış olarak) kamu emekçilerine doğru mızrak atar gibi şu ifadeleri duymak: “ Maaşınız yüksek, hastalık izni tonla, iş güvenceniz yerinde ancak yine de memnun değilsiniz. Bir de bize bakın.”

Emekçilerin hakları ile ilgili yapılan çoğu fikir kavgasının, bir anlamda onun kaderiymiş gibi, sonlanma biçimi ne yazık ki böyledir.

Kendi haklarının gaspı/sömürüsü ediminin yükünü, görece hakları biraz daha iyi durumda olan ama gerçeklikte aynı sınıfsal baskıya maruz bırakılan ve onunla güç birliği yapılması gerekirken, adeta bir rakip olarak görülen bir kesime yöneltmek; baskıyı yapan öznelere daha da rahat hareket imkanı sağlamakta ve hakların geri kazanımı ve/veya yükseltilmesi yoluna taş koymaktadır.

Bu yanılsamadan sıyrılabilip gerçekliğe uygun çıkarımlar yapabilmek için, içselleştirilmiş öfke ve rekabet duygusundan bir nebze olsun arınarak, emekçi maaşlarının ve onların artışlarının seyrine bakabilmek yeterli olacaktır.

“Göç Yasası” diye tabir ettiğimiz ve Kıbrıs’ın kuzeyindeki kamu emekçisini hedef alır gibi görünse de, tüm emekçileri sermaye karşısında sömürüye, baskıya daha açık bir konuma itme ereğiyle hazırlanmış neo-liberal karakterli uygulamadan sonra meydana çıkan asgari ücret ve kamu görevlisi maaşları ışık tutacaktır bizlere.

2011 yılından sonra kamu sektöründe işe başlayanlara komik maaşlar verilmeye başlanmış; hayat pahalılığı, dövizin TL karşısında yüksek oranlarda değerlenmesi ve buna bağlı olarak alım gücünün erimesiyle hem dolaysız olarak kamu emekçileri hem de dolaylı olarak özel sektör emekçileri yoksullaştırılmıştır. Bunun aksine sermaye güruhu servetine servet katmış; eğitimde, sağlıkta ve diğer sektörlerde özel teşebbüsler banka hesaplarını şişirmişlerdir.
Kaybeden yine emekçi olmuştur.

Ve bu yasaların sonucu olarak da özel sektör emekçisinin hakları da; “işte bakınız “memur” bile bu kadar alıyor, “memur”da yokken bu hakları sen nasıl istersin” gibi argümanlar, hükümetler ve azılı ortakları sermayedarlar tarafından üretilerek tamamen kar güdüsüyle daha da geriletilmeye başlatılmıştır.
Asgari ücret belirleme komisyonunun geçenlerde belirlediği artışın, mevcut koşullarla adeta dalga geçer gibi, 50 TL civarlarında olabilmesinin asıl nedeni işte budur.
Kamu emekçisinin hakları ne kadar insanca yaşamaya aralık bırakırsa, özel sektör emekçisininki de o kadar bırakacaktır. Tam tersi de tamamen nesnel bir gerçekliktir.
Kamu emekçisinin, özel sektör emekçisinin hakları benden daha geri olsun diye ne bir isteği ne de bir algısı vardır. Bunu yürekten(tamamen duygusal(!)) isteyen ve gerçekleştirmek adına özel sektördeki örgütsüzlük halini tepe tepe kullanan “hükümet destekli sermaye” ve “sermaye yandaşı hükümetlerdir”.
Aksine emek hareketinin etkin bir biçimde içinde olan bir çok kamu emekçisi, tüm emekçilerin haklarının genişletilmesi, sömürüye açık çek çıkaran mevzuatların değismesi adına canla başla mücadele etmektedir. Bu bağlamda, özel sektördeki emekçiler de sınıf mücadelesi algısını açık tutarak, kamu emekçisini; kazanılmış haklar bakımından kendinden daha üst ve aşağıya çekilmesi gereken gibi değil , omuz verilecek ve bundan doğacak güçle tüm emekçi kesmin haklarını genişletecek, insanlaşmasının koşullarını daha iyi yaratacak bir paydaş özne gibi kabullenmelidir. Hakikat budur.
O yüzden tüm emekçiler bu bilince çıkabilmeli, aslında sadece sermayedarın çıkarlarının vücut bulmasına çanak tutacak bu rekabet duygusundan kurtulup, emekçinin kurtuluşunun, sınıf mücadelesinin farkındalığından geçtiğini ve örgütlenerek öfkesini ve mücadele motivasyonunu doğru odaklara yöneltmesi gerektiğini ayırt etmelidir. Bunun biricik yolu da sendikalaşmadan geçmektedir.
EMEĞİN VE EMEKÇİNİN SÖMÜRÜLMESİNE DUR DEMEK İÇİN ÖZEL SEKTÖRE SENDİKA!!

Yusuf Özgü Sertel
Bağımsızlık Yolu