Taht Oyunları’nı Neden Seviyoruz? – Fatih Bayraktar

Sanırım bunun cevabını vermek çok da kolay değil…
Tıpkı Yıldız Savaşları’nı, Yüzüklerin Efendisi’ni ya da Harry Potter’ı neden seviyorsun sorusunu cevaplamanın kolay olmaması gibi..
Fantastik yapıtların kendine özgü bir çekicilikleri var orası kesin…
Yaratıcılığın ve hayalgücünün sınırlarını zorlayan, hatta aşan yapıtlar bunlar…
Ancak her bir yapıtın gerçekte yaşananlarla doğrudan ya da dolaylı bir ilişkisi olduğu da aşikar…
Bu ilişkiyi kurmaksa bireyin yorumlama gücüne oldukça bağlı…
Yani her bir kitabı, filmi ya da diziyi eğlencelik olarak değerlendirebilir ve tüketebilirsiniz…
Ya da her birini içerdikleri mesajları okuyarak yaşam felsefenizin yapıtaşlarını oluşturmakta kullanabilirsiniz…
Bu noktada özellikle sol cenahtan insanların Yüzüklerin Efendisi’yle birlikte Taht Oyunları’nı da sevdikleri sıklıkla gözlemlenen bir durum…
Yüzüklerin Efendisi’nde yol, yoldaşlık, sıradanın gücü gibi kavramlar sola dair ipuçları sunarken Taht Oyunları’nda daha çok hanedanlıklara, krallıklara, hırsa, kibre, yobazlığa ve Demir Bankası ismiyle sunulan kapitalizme karşı geliştirilen antipati ve öfke üzerinden hissediliyor sol eğilim…
Tabii bunlar yukarda da belirtildiği gibi SİZ yorumlarsanız böyle…
Taraftarlık tarafını da eklemeyi unutmayalım…
Sol nasıl iktidarı emek, özgürlük ve eşitlik adına ele geçirmek istiyorsa, Taht Oyunları’nda da taraflardan biri buna yakın bir yerlerde durup devrimciler gibi hareket ediyor…
Hatta ana karakterlerden (şimdilik) Demir Taht’ta oturan Kraliçe Cercei onun için “Bir hükümdar gibi değil bir devrimci gibi davranıyor.” diyor savaş için para dilendiği Demir Bankası sorumlusuyla konuşurken…
Bu karakter kitabın yazarının da açıkça sempati beslediği Daenerys Fırtınadadoğan’dan başkası değil…
Kardeşi tarafından iktidar hırsıyla satılan, sonrasında satıldığı barbar!!! ve erkek egemen Dothraki halkının sevgisini kazanarak Khalessi olan, köleleri özgürleştirerek ve sömürenleri ezerek güçlenen, yanında koca bir ordu ve üç ejderhayla Demir Taht’a yürüyen güçlü bir kadındır Daenerys…
Yani solda sempati yaratacak neredeyse tüm vasıflara sahiptir…
Ancak;
O da taht için savaşan diğer tüm hanedanların yaptığı gibi günün sonunda kendi hanedanı hesabına çalışmakta ve iktidarı halk adına değil kendi adına talep etmektedir…
Bu nedenle sempati uyandıran ikinci bir karakter devreye girmektedir; Jon Snow…
Kendisi hanedan üyesi değildir…
Hatta rüştünü ispatlayana kadar çokça dışlanmış ve bu nedenle insanlıkla onu tehdit eden ölüler ordusu arasındaki tek engel olan Sur’da Gece Nöbetçileri’nin arasına katılmıştır…
Yaklaşan tehlike karşısında taht kavgasının anlamsızlığını vurgulayan ve tüm insanlığın birleşmesini talep eden neredeyse tek kişidir…
Bu haliyle George Martin’in tüm karakterleri arasında hem en gerçekçi hem de en idealist olanıdır…
Cesurdur, adildir, onurludur…
Bu nedenle sol cehanın bugünkü hayali büyük ihtimalle Jon Snow’la Daenerys arasında kurulacak bir ittifaktır ki şu anda seyir o yöndedir…
Velhasıl 1917’de çakılıp kalmış ve bugüne dair söz söyleyemeyen ortodoks solun popüler yoz kültür olarak dışladığı Taht Oyunları bize (tabii BİZ bu şekilde yorumlarsak böyle) mücadelemizde motive edici ve öğretici birçok unsur sunmaktadır…
Taht Oyunları’nı neden mi seviyoruz?
Çünkü biz eğlencelikleri bile mücadelemize katabiliyoruz…

Fatih Bayraktar
Bağımsızlık Yolu Üyesi