Ya Nami Akıncı’nın Tercihiyse?-Münür Rahvancıoğlu

Özdil Nami’nin Kıbrıs müzakerelerinde görüşmeci olarak atanması konusu ile ilgili halkta oluşan sıkıntıyı nasıl anlamalı, nasıl yorumlamalıyız?

Cumhurbaşkanı Akıncı, bu kararın kendi kararı olduğunu beyan etmiş, kararda Ankara veya CTP’nin herhangi bir etkisi olmadığını vurgulamıştır. Ancak halkın kaygısı, bu kararın kime ait olduğu yönünde miydi gerçekten?

Gelin meseleyi bir de bu açıdan tahlil edelim…

***

Öncelikle önümüzdeki iki aktörü; Akıncı ve Nami’yi tahlil etmek gerekiyor…

Özdil Nami; bugüne kadar ortaya koyduğu pratik nedeniyle, TC ile sorgusuz sualsiz uyumlu çalışmanın, hatta bu “uyum” görüşmeleri ve çözümü sekteye uğratacak dahi olsa tavrını değiştirmemenin sembolü olmuş bir kişidir.

Hiç kimse Özdil Nami’yi CTP’li olduğu için veya kişisel olarak değerlendirmiyor. Tam aksine, kendisi dürüst her insanın isteyebileceği gibi, ortaya koyduğu pratik üzerinen değerlendiriliyor.

Nami, iki önemli konuda halkın eğilimine karşı durmuş, kendini öne atmış ve halka kafa tutmuş bir şahısdır. Bu konulardan birisi Nawtex meselesidir. Nami, Nawtex konusunda kendini TC’ye siper ederek, görüşmeleri krize sürükleyen, çıkmaza sokan bu uygulamanın sorumluluğunu üstlenmiştir. Maraş konsunda da, Maraş’ın ancak bütünlüklü çözümün parçası olabileceğini hararetle savunan kişidir Nami…

Akıncı ise her iki konuda da, farklı bir tutum geliştirmiştir. Akıncı Maraş meselesini seçim kampanyasında en önemli maddelerinden birisi olarak ortaya koymuş ve resmi tutumun tersine cesaretle Maraş’ın açılmasından söz edebilmiştir. Gene Nawtex konusunda, görüşmelere ve çözüm sürecine zarar veren bu uygulamadan rahatsızlığını her fırtsatta dile getiren de Akıncı’dır.

Bu iki konudaki cesaretli duruşu Akıncı’yı seçim kampanyası boyunca halkın gözünde, resmi ideolojinin dışında bir yere oturturken, Akıncı ekseninde oluşan umudun, farklı olmanın, değişim duygusunun da yakıtı olmuştur.

***

Hal böyleyken Mustafa Akıncı mazbatasını alır almaz Özdil Nami’yi görüşmeci olarak atadığı zaman halkta haklı olarak ciddi soru işaretleri oluşuverdi…

Nami ile Akıncı arasında, halk nezdinde var olan; “statükonun adamı” ve “değişimin simgesi” algısı bu şaşkınlığın esas nedenidir. Elbette Nami’nin gerçekten “statükonun adamı” olup olmadığı veya Akıncı’nın “değişim” sözünün geçerliliği tartışılabilir, katılanlar veya katılmayanlar olabilir. Ancak bahsettiğimiz şey, gerçeklik değil; genel algıdır…

Akıncı’ya oy verenler, Nami’nin atanmasına şaşırmıştır ve bu şaşkınlık da haklı bir şaşkınlıktır. Geçmişte temelleri olan, gerekçelendirilebilecek ve ciddiye alınıp cevaplanması gereken bir şaşkınlıktır…

Meseleyi “Ankara mı istedi” yoksa “CTP ile pazarlığın ürünü mü” gibi yüzeysel bir yerden tartışmak; gerçek sorun ile uğraşmayıp, geçişirme taktiklerine başvurmaktan öteye bir sonuç vermez. Ve bu da her geçiştirme taktiği gibi, duygusal bir soğumaya neden olur. Samimiyet erozyonu, ne Akıncı’ya ne de çözüm sürecine hizmet etmeyecektir…

***

Akıncı ve Nami arasında geçmiş pratikten gelen  inkar edilemez açı farkı ortada olduğu için; insanımız doğal olarak bunu Akıncı’nın iradesi dışındaki faktörlere bağlamayı tercih etmiştir.

Şunu vurgulamakta fayda var: Evet Akdeniz insanıyız, heyecanlıyız, hızla parlayan umutlara ve birden bire karamsarlığa kapılan bir mizaca sahibiz ancak hayalpereset ve umutlu yapımız bazı şeyleri bilmediğimiz, anlamadığımız anlamına gelmiyor…

Hiç kimse, Akıncı seçilir seçilmez Maraş’ın açılmasını beklemiyordu.

Hiç kimse, Nawtex gibi bir süreçle karşı karşıya kalındığı takdirde Akıncı’nın bunu durdurabilmesi ihtimali olduğunu düşünmüyordu…

Cumhurbaşkanı’nın görev, yetki ve sorumluluklarını çok iyi biliyoruz ve yapabileceği şeyler ile yapamayacağı şeyler hakkında da yanılsamalar içinde değiliz.

Akıncı’nın simgelediği şey; bunları yapabilme iradesi değil; tam aksine seçilmiş bir makamda bu konulara dair halkın arzularını dile getirebilme umuduydu… Hala da öyledir…

Nami’nin atanması ile oluşan soru işaretleri de bu umuda dairdir, ötesi değil…

Yani cevaplanması gereken şey bu umudun kaynağı olan duruştur, yoksa Nami meselesi bir simgeden ibarettir.

***

Akıncı’dan Nami konusunda gelen açıklama, bu atamanın bizzat kendisi tarafından yapıldığı, Ankara veya CTP gibi bir faktörden gelen herhangi bir telkinin ürünü olmadığı yönündedir…

İnsanlar Ankara veya CTP olasılığını neden düşünmüştü?

Çünkü Akıncı ve Nami’nin geçmiş pratiğinden dolayı FARKLI oladuklarını düşünüyorlardı…

Bu farklılık ortadayken ve halk Nawtex ile Maraş konusuna cevabını sandıkta verip Akıncı’yı desteklemişken; Nami’nin görüşmeci atanması ancak Akıncı’nın dişinin kesmeyeceği süreçlerin sonucunda ortaya çıkmış bir şey olabilirdi… Bu da halkımızın belki de en iyi anlayabileceği, kıbrıs’a özgü  çaresizlik durumudur…

Burada dikkatinizi çekerim ki, Akıncı’nın politik çizgisine hala bir güven söz konusudur. Bu senaryoda Akıncı örtük olarak mağdur, Ankara veya CTP ise fail olarak yer bulmaktadır… Oysa Akıncı bunu yalanlayarak, atamayı kendisinin düşündüğünü ve kendisinin yaptığını ortaya koydu…

Peki bu durum daha mı olumlu bir senaryodur?

Akıncı, geçmişte kendi tezlerine taban tabana zıt bir pratiği savunmuş Nami’yi neden görüşmeci olarak atadı? Evet, Akıncı’nın beyanını veri kabul ediyor ve öyle soruyoruz: Nami, başka bir insanda olmayan hangi özel niteliklerinden dolayı Akıncı tarafından tercih edilmiştir?

Diyebilirsiniz ki; “seçilmiş bir cumhurbaşkanı her yaptığını gerekçeleri ile izah mı edecektir?”

Elbette ki hayır. Ancak bazı şeyler, kritik ve simgesel önemdedir, halkın duygusal bağını güçlendirir veya zayıflatır… Cevap verip vermemek, makamların kendi tercihidir, ancak her tercihin de sonuçları vardır.

Bu yüzden “yetkim vardır, kullandım” gibi hiçbir şey açıklamayan bir açıklama değil, nedenlere inen gerçek bir izah yapılmak durumundadır…

***

Denilmektedir ki; “geçmişte Akıncı ve Nami farklı tezlerin sözcülüğünü yapmış olabilir. Bu anlamda da ikisi birbirine uyumsuz olacakmış gibi görünebilir. Ancak Nami, yaptığı açıklama ile Akıncı’nın vizyonunu benimseyeceğini zaten izah etmiştir. Bu yüzden Akıncı’nın taviz vereceğini düşünmek yanlıştır. İkisi Akıncı tarafından ortaya konan vizyon çerçevesinde uyumlu çalışacaktır.”

Yani örtük olarak söylenen, Nami’nin Maraş ve Nawtex konusunda artık eskisi gibi davranmayacağıdır. Akıncı ve Nami arasında yukarda aktardığımız uyumsuzluğun artık geçerli olmadığı iddia edilmektedir…

Eğer böyleyse, söylenen doğrudur. Ancak bu durum daha temel bir uyumsuzluğu ima etmekten öteye geçemez. Şöyle ki;

Akıncı halkın gözünde, tutarlı, cesur, kararlı, ilkeli ve bedel ödemeye hazır bir figür olarak yer buluyor…

Ve şimdi bize söylenen ise, Nami’nin “ita amiri kimse onun görüşlerini kendisininmiş gibi dile getiren, her kaba uyan, pragmatik” bir şahıs olduğudur…

İlkeli, tutarlı ve bedel ödemeyi göze alan birisi, neden “her kaba uyan, sözünü bir gecede değiştirmeyi olağan sayan” biri ile çalışmak istesin? Tam aksine kendisi gibi bu yola kelle koymuş birini tercih etmesi gerekmez mi?

***

Görülüyor ki, Nami’de olup da bu ülkede başka hiçkimsede olmayan ve Nami’nin tercih edilmesine neden olan özellikler halka izah edilmediği ama kaçamak cevaplar verilmeye devam ettiği sürece, bu durum sadece Akıncı’nın halkla olan ilişkisine zarar verecektir…

Ortada gerçek bir soru vardır ve gerçek bir cevabı hak etmektedir…

Yanıt verip vermemek, Akıncı’nın kendisine kalmıştır…

Yasal prosedür ile ilgili sorunumuz yoktur. Akıncı’nın istediğini görüşmeci atama yetkisi vardır o da bu yetkisini kullanmıştır. Halkın cevap beklediği “neden, hangi özelliğinden, hangi pratiğinden” dolayı bu kişinin tercih edildiğidir…

Kişiler, kendi pratikleri ile bir güven duygusu yaratırlar. Bu da “yanlış” olabileceği düşüncesine rağmen insanların onlara kendilerini emanet etmesi sonucunu doğurur. Güven duyulan bir figür, olumsuz kabul edilen bir figüre arka çıkarak onun kredisini arttırabilir… Ancak bu durum bir süre sonra tersine dönme riskini de içinde barındırır. Yani olumsuz bir figürün pratiği, olumlu figürün hanesine yazılmaya başlar ve güven duygusu erozyona uğrar…

Kanaatim o yöndedir ki; Akıncı kişisel kredisini Nami için kullanmaya başlayarak, pek de iyi bir yatırım yapmamıştır. Keşke yakınında ona bunu söyleyebilecek birisi olsaydı…

Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti