Yasaya Neden “GÖÇ Yasası” İsmi Verilir? – Münür RAHVANCIOĞLU

Yenidüzen Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Cenk Mutluyakalı, “GÖÇ demeyiniz şu yasaya, ne olur!” isimli köşe yazısı ile emekten yana çevrelerden birçok tepki aldı. Ancak bu tartışma çok boyutlu olduğundan ve Cenk Mutluyakalı’nın yazım tarzı da bütünlüksüz değinmelere dayalı bir imalar toplamı olduğundan tartışmada eksik kalan bir çok nokta var…
Ne yazık ki, bu durum ülkemizdeki tartışma kültürünün doğal bir sonucu: İfade edilen fikir olabildiğince muğlak, parçalı ve duygulara dayalı olarak ortaya konuyor. Ardından gelen yanıtların belli bir bölümü üzerinden manipülasyon yapılarak, bir noktadan sonra “kırılıp susma” yolu ile konu kapanıyor. Ta ki, sonuca bağlanmaması özenle sağlanan tartışma aynı argümanlarla tekrar açılana kadar…
***
Özel sektör emekçileri / kamu emekçileri boyutunda ifade edilmeye çalışılan argümanlarda da, bir süreden beridir olduğu gibi yine aynı durum yaşanmış oldu. Bu kısır döngüyü yeniden yaşamayalım diye Sayın Cenk Mutluyakalı’ya yaptığım “Gelin bu konuyu her yönü ile bir televizyon programında tartışalım” teklifi de olumsuz cevaplandı. Gerekçe olarak da kendisinin gazeteci olduğu ve konunun taraflarının tartışmasının daha yerinde olacağı ifade edildi.
Oysa ifade ettiği fikirleri okuyan herkes, Cenk Mutluyakalı’nın bu tartışmanın bırakın tarafı olmamayı, tartışmanın başlatıcısı, sözcüsü ve bayrağını taşıyan kişi olduğunu rahatlıkla görebilir.
Bu sebeple de eğer ortada 3-4 ay sonra yeniden ısıtmak niyeti ile sürüncemede bırakmak istediği bir konu değil de, tartışarak kamuoyunun fikirlerinin şekillenmesine yardımcı olmak istediği bir olgu varsa; yapılması gereken samimiyetle ikna olmaya/ikna etmeye açık bir diyaloğa kapıyı kapatmamaktır…
Şimdilik tartışmanın Cenk Mutluyakalı’nın yazısına da ismini veren boyutuna “Göç Yasası’nın isminin yerinde olup olmadığı” sorununa eğileceğim. Tartışmanın Cenk Mutluyakalı tarafından ifade edilmiş olan tüm imalarını bir yere toplamaya çalışma işiniyse başka bir yazıya bırakıyorum.
***
Resmi adı “Kamu Çalışanlarının Maaş Ücret ve Ek Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası” olan yasa, daha CTP tarafından tasarı olarak gündeme getirildiği 2009 yılından beridir toplumsal muhalefetin tüm bileşenlerince GÖÇ YASASI olarak isimlendirildi.
2006 yılında sözde Sosyal Güvenlik Yasası’nı geçirmiş olan CTP, Göç Yasası’nı da geçirmesi durumunda tabanı ile sorun yaşayabileceğini öngörerek erken seçime gitmeyi tercih etti. Erken seçim sürecinde UBP bu yasayı geçirmeyeceği yazılı beyanını sendikalara verirken, CTP sessizliğini korudu. Seçim sonunda muhalefette kalması ile birlikte de “Biz bu yasayı geçirmemek için erken seçime gitmiştik” dedi. Ancak 2010 yılı boyunca Göç Yasası karşısında yaşanan büyük toplumsal kalkışmaya (Kıbrıs’ta polisin ilk biber gazı kullandığı olaylar bu yasanın protestolarında yaşanmıştır) hiçbir katkı koymayan CTP, yasanın geçmesi ile birlikte rahatladı. Böylece kendilerinin de savunduğu bir yasa, UBP tarafından geçirilmiş oldu. Bu tarihten sonra (ilk kez AÖA öğrenci eylemlerinde görülen) “Göç Yasası’nı GETİRENİ de, GEÇİRENİ de Unutmadık” sloganı, toplumsal muhalefetin temel sloganı haline geldi.
2014 seçimleri öncesi, toplumsal muhalefet bileşenlerinin “hükümet olunursa Göç Yasası’nı kaldıracağına dair söz verilmesi” teklifi CTP tarafından reddedildi. Ardından gelen hükümet döneminde de bu yasanın kaldırılması için hiçbir girişimde bulunulmadığı gibi yasada değişiklik yapılması teklifleri de reddedildi.
Kısacası Yasa’yı CTP getirdi, UBP geçirdi, CTP-DP koalisyonu da sonuna kadar savundu.
Bu partilerin toplam oyunun %90’ın üzerinde olmasına rağmen, kamuoyunun %50’sinden fazlasının bu yasayı savunmaması ise ciddi bir çelişki olarak ve bu partilerin “kimin çıkarlarını savunduğu” sorusunu yanıtsız bırakarak sürdü…
Şimdiyse Cenk Mutluyakalı, yasanın adaletsiz bir yasa olduğunu ancak isminin “Göç” olarak nitelenmesinin de samimiyetsiz olduğunu; çünkü kamuda bu yasa koşullarında dahi çalışmaya gönüllü binlerce özel sektör çalışanının varlığını ifade etmekte ve ‘kamu çalışanları göç etmiyor ki, neden hala göç yasası diyorsunuz’ yönünde bir argüman geliştirmektedir.
Esas itibarı ile özel sektör çalışanlarının yükselen “zorunlu sendikalaşma” talebine karşı, kamu ile özel sektör emekçilerini birbirine kırdırarak gündemi değiştirme ve hükümeti rahatlatma girişimi olan bu “tartışma”ya, bu yazıda iddia edilen argüman çerçevesine sadık kalınarak cevap verilecektir:
Bu yasaya neden Göç Yasası denilmelidir?
***
Cenk Mutluyakalı, 2009’dan beridir sürdürülen bir muhalefet hareketini, dilsiz, argümansız, sıfırdan başlamış varsayarak konuşmaktadır. Ve muhalefetin ifade etmediği argümanları, sanki ifade edilmiş gibi sunarak (muhalefetin kendince karikatürünü yaratarak) çürütmektedir.
Toplumsal muhalefetin hiçbir bileşeni, hiçbir sendika, hiçbir örgüt, dernek, parti, hiçbir zaman bu yasanın geçmesi ile birlikte kamu emekçilerinin işlerinden istifa ederek göç edeceğini iddia etmedi. Zaten bu saçma bir iddia olurdu. Ama Cenk Mutluyakalı, ortada böyle bir iddia varmışçasına konuşmakta ısrar ediyor, gerçekte var olmayan bu saçma iddiayı, mantıklı gerekçelerle çürütüyor! Böylece sözünü manipüle ettiği muhalefetin meşruluğunu azaltmaya çalışıyor. Aslında pratikte Göç Yasası’nı savunuyor.
Peki topumsal muhalefet bu yasaya neden Göç Yasası demişti, neden hâlâ böyle demektedir?
***
Ülkemiz TC’nin bilinçli politikaları ve işbirlikçileri yardımıyla üretimden koparılmıştır. Bu bir veridir: Bu ülkede üretim yok denecek kadar azdır…
Bu ülkede üretimi bitirenler, “Siz üretim yapmayın” diyenler, Kıbrıslı Türkleri 1980’li yıllardan itibaren kamuda çalışmaya teşvik etmiş, çalışan nüfusu kamuya kaydırarak aşırı bir şişkinlik yaratmıştır. 2000’li yılların ortalarına kadar bu politika sistematik olarak uygulanmıştır. Bu da ikinci veridir: Bu ülkede kamuda bilinçli yaratılmış bir şişkinlik vardır…
Kamuda çalışmanın teşvik edilmesi ve üretimin baltalanması maksadıyla, özel sektör bilinçli olarak atıl bırakılmış, gelişmesi engellenmiş ve Türkiye’den gelecek malların önü açılmıştır. Bu da üçüncü veridir: Kıbrıslı Türk sermayesi zayıf, Kıbrıslı Türk özel sektöründe haklar geridir…
Bu durum sonucunda 1980’li yıllardan itibaren kamuya girebilen girmiş, giremeyen işini kurup ayakta kalmaya çalışmış, başaramayan birilerinin yanında iyi bir iş bulmaya çalışmış, geriye kalanlar da göç etmiştir. Göç imkânı bulamayan veya bu riski alamayanlar da durumu sineye çekmiş veya sol partilerin tabanı olmuştur. Bu da dördüncü veridir: Kıbrıslı Türk emekçiler için kamuda istihdam birinci seçenek, esnaflık ikinci seçenek, özel sektörde çalışmak üçüncü seçenektir. Diğer seçenek GÖÇ’tür…
Bu sebeple de özel sektör, kamuyu kendisine hep bir rakip olarak görmüş, nitelikli işçilerini çalan bir odak olarak lanetlemiştir. Sermayedarlar çalışanlarını kamuya kaptırmamak için, kısıtlı imkânlarını zorlayarak, vermek isteyeceğinden daha ileri hakları ve maaşı özel sektör çalışanlarına vermişlerdir. Bu da beşinci veridir: Kamudaki haklar mevcut sendikasız çalışma koşullarına rağmen özel sektörde kısmi kazanımlara neden olmuştur.
Şimdi gelelim GÖÇ YASASI’na…
Göç Yasası; mevcut üretimden koparılmışlık ve özel sektörde geri durumda bulunan haklar devam ederken; kamuda çalışma koşullarını gerileten bir yasadır. Maaşlardan başlayarak kamuda bütün haklar bu yasa ile gerilemiş ve halen de gerilemektedir. Üretimden koparılmışlık devam etmektedir, özel sektörde haklar geri durumdadır, emekçiler için hedef kamuda çalışmak veya özelde iyi bir iş bulmaktır ve kamuda haklar gerilemektedir. Diğer bütün veriler SABİT dururken, Göç Yasası ile kamuda hakların gerilemesinin etkileri ne olacaktır, olmaktadır?
Bu sorunun yanıtı, yukarıdaki “beşinci veri”ye bakarak kolayca öngörülebilir. Özel sermaye, mevcut zayıf ve güçsüz durumu nedeniyle istemediği halde, kamunun rekabeti nedeniyle vermek zorunda kaldığı kısıtlı hakları da geri alacaktır, almaktadır. Göç Yasası’nın geçmesi ile birlikte kamuda gerileyen koşulların, anında özele yansıması bunun en basit göstergesidir. Yani yasanın yürürlükte olduğu beş yılda da görüldüğü gibi; sistem tamamen aynı kalırken, hem kamuda hem de özelde hakların gerilemesi dışında bir sonuç oluşmuş değildir.
Sermayedarların iddiası olan bu yasa sonucunda “üretimin artacağı” ham hayalinin de pratikte yanlışlığı görülmüştür. Çünkü üretimsizliğin nedeni maaşlar değil, tamamen ticaret ve hizmet sektörüne dayalı kurgulanan mevcut ekonomik yapıdır. Ülkemizde üretimden koparılmışlık, egemenlerce uygulanmakta olan tamamen siyasi bir tercihtir.
Kısacası Cenk Mutluyakalı’nın da dediği gibi, bu yasa kamuda mevcut çalışanların göç etmesine değil, ülkemizdeki mevcut işgücünün kamu dışında kalan kısmının göç etmesine neden olmaktadır.
İşsizler hala, bu yasadan önce olduğu gibi kamuda çalışma seçeneğini zorluyor, o olmazsa esnaf olmaya çalışıyor ve en son ihtimal olarak özelde çalışmayı tercih ediyor.
Ancak kamuda haklar gerilediği ve kamu hala özele göre daha iyi durumda olduğu için, ülkemizde sunulan en iyi çalışma koşulları da gerilemiş bulunmakta, dolayısıyla yurtdışında daha iyi koşullarda iş bulma potansiyeli de artmaktadır. Beyin göçünün hızlanmasının nedeni Göç Yasası’dır…
Demek ki, artık GÖÇ, bazı işsizler için birinci seçenek durumuna yükselmiştir. Bu imkânı bulamayanlar hâlâ kamuyu denemekte, bunu başaramayanlar esnaf olmaya çalışmaktadır. Kamuda ve özelde maaşlar azaldığı için, esnaf için de ciddi bir gelir azalması söz konusu olduğundan, esnafın durumunun da Göç Yasası ile kötüleştiği zaten ortadadır. Yani işsiz gençlerimizin esnaf olarak ülkede tutunma şansı da azalmaktadır.
Göç Yasası’ndan önce özel sektör şimdikine göre “mecburen” daha iyi koşullar sunduğu için; tüm alternatifleri denedikten sonra ülkede kalan bir miktar emekçi için artık durum değişmiştir.
İşsiz gençlerin ülke dışına göçünü arttıran bir yasa ile karşı karşıya olduğumuz ortadadır. Yasa’ya ‘Göç Yasası’ isminin verilmesinin nedeni de budur.
***
Toplumsal muhalefet, bugün yaşamakta olduğumuz gerçekliği 2009 gibi erken bir tarihte görerek ve mevcut kamu çalışanları kapsam dahilinde olmadığı halde bu yasaya “Göç Yasası” ismini vermiştir. Yasaya karşı yürütülen mücadele, özel sektöre emekçilerine ve işsizlere yansımaları öngörülerek kurgulanmış, ismi de ona göre verilmiştir. Bugün bilinçli olarak çarpıtılmaya çalışıldığı gibi; “bu yasanın kamu emekçilerinin göçüne neden olacağı” iddiası, hiçbir zaman hiçkimse tarafından ortaya konmamıştır.
Kamuda yaşanan adaletsizlik ve “eşit işe eşit ücret” talebi, 2011 sonrası biriken yeni kuşak kamu emekçilerinin pratik sorunlarından yola çıkılarak yükseltilen YENİ bir slogandır. Ama yasanın özüne yönelik eleştiri, sadece kamu emekçilerini ilgilendiren bu adaletsizlik ile değil; özel sektör çalışanları ve işsizleri de kapsayan GÖÇ olgusu ile bağlantılıdır. Yasanın adı da bu yüzden GÖÇ YASASI’dır…
***
Peki, tam da tüm emekçileri kapsayan bir sloganı, sadece kamu emekçileri ile ilgiliymiş gibi göstererek, yasaya karşı yükselen mücadeleden özel sektör çalışanlarını yalıtma girişimi; basit bir yanlış anlama mıdır, yoksa bilinçli bir manipülasyon mudur?
Bunu kesin olarak bilmemiz mümkün değil. Bildiğimiz şey ise; gerçekten samimiyet kaygısı olan herkesin bu yasaya işlevini tam olarak ifade eden GÖÇ YASASI ismi ile hitap etmesinin en azından vicdani bir sorumluluk olduğudur. Halkımız da zaten böyle yapmaktadır…

 

Münür Rahvancıoğlu

Baraka Aktivisti