Boykot’un Mantığı-Münür Rahvancıoğlu

Boykot, sadece seçim dönemlerinde uygulanabilecek bir faaliyet değildir…

Bizim ülkemizde etkin olarak uygulanmış başka herhangi bir biçimi olmadığından, birçok insan tarafından sadece seçimlerle ilgili sanılsa da, dünyada birçok etkili boykot örneği seçim dışı süreçlerle bağlantılıdır aslında…

Hapishanelerde uygulanan kıyafet giymeme boykotları, yemek yememe (açlık grevi), marka boykotları, gazete boykotları, firma boykotları ve resmi kurumlara karşı yürütülen halk boykotları gibi etkili boykot biçimleri vardır.

Seçim boykotları ise yöneticileri seçme hakkının halk eli ile yürütülmesinin yaygınlaşması sonucu gündeme gelmiş, nispeten yeni bir olgu…

***

Tüm farklılıklarına rağmen bu boykotların ortak olan bazı özellikleri de var:

– Yaşanan tüm boykotlarda, boykot yapan öznenin somut talepleri vardır.

– Boykot yapan özne, bu talepler yerine getirilmediği sürece, talepleri reddeden, görmezden gelen taraf ile işbirliğini kesmektedir.

– Boykot aracılığı ile, talepleri reddeden tarafa ya maddi yada manevi bir zarar verilir, böylece taleplerin dikkate alınması sağlanmaya çalışılır.

Maddi zarar, özellikle alışveriş boykotlarında ön plana çıkan bir olgudur. Manevi zarar ise, talepleri reddedenin meşruluk zemininin yıpratılması yolu ile sağlanır. Çeşitli sivil itaatsizlik ve pasif direniş pratikleri bu duruma örnektir.

En önemli nokta şudur ki; boykotun hedefi talepleri reddeden tarafı yok etmek değil, varlığını ve taleplerini ona kabul ettirmektir. Saygı görmek istediği için de bu faaliyeti “karşıtına” saygı göstererek yürütür.

Hapishanede tek tip kıyafet giymeyi reddeden mahkumlar, bunu yaparken serbest bırakılmayı değil, adli suçlu kategorisinden çıkarılarak siyasi bir muhatap olarak kabul edilmeyi talep ederler…

Açlık grevi, belli bir haksızlığın bizzat haksızlığı uygulayan özne tarafından sonlandırılması amacıyla yapılan ve kamuoyu vicdanına seslenen bir eylem biçimidir.

Marka ve firma boykotlarında amaç söz konusu markayı/firmayı yok etmek değildir. Tam aksine marka yetkililerinin doğaya, işçilerine, tüketicilerine verdikleri belirli bir zarara dikkat çekmek ve onları bu faaliyetlerinden vazgeçmeye ikna etmektir.

Gazete boykotlarında da söz konusu gazetenin kullandığı dili değiştirmesi, taraflı habercilik anlayışından vazgeçmesi veya belli bir kesimi görmezden gelme pratiğini sona erdirmesi talepleri ön plandadır. Amaç gazeteyi yok etmek değil, gazete yönetimini “yanlış” pratiğinden vazgeçirmektir.

Yani boykot yapan taraf ile boykot edilen taraf arasında (en azından boykot yapan için) bir ilişki vardır. Boykot yapan, boykot yapılanı tanımakta, ona saygı göstermekte ancak boykot edilenin “saygısız” ve “reddeden” tavrı nedeniyle pasif direniş içerisinde girmektedir. Amaç, yeni bir uyum, diyalog zemini yaratmaktır.

***

Tarihte bu ikna, vazgeçirme, kabul ettirme sürecinin en kapsamlı uygulandığı ve sistematik olarak da tariflendiği örnek Hindistan bağımsızlık mücadelesidir. Bu mücadelenin önderi Gandhi’nin satyagraha kavramı aracılığı ile ortaya koyduğu temel fikirlerden birisi de yukarıda izah ettiğimiz yaklaşımdır.

Satyagraha, düşmanını değiştirerek başarıya ulaşmayı amaçlar. Sonuçta zafer ya da yenilgi yoktur. İki tarafın ortaklaşacağı yeni bir uyum vardır.

Bu noktada Gandhi, tarihte ilk kez boykotu bir taktik olarak değil, temel bir strateji olarak uygulamış, belirli bir alanla sınırlı tutmayarak kapsamlı bir bütünlük içerisinde yaşama geçirmiştir. Hindistan bağımsızlık mücadelesi; tuz vergisi ödemenin reddedilmesi (vergi boykotu), Britanya malı kumaşların satın alınmaması (alışveriş boykotu), rejimle işbirliğinin reddi gibi farklı boykot türlerinin yaşamın her alanına yayılmasından oluşan bütünlüklü bir halk boykotudur.

Gandhi tarafından formüle edilen ve Hindu felsefesi ile de derin bağlara sahip bu boykot türü, satyagraha ve ahimsa ilkelerine göre yürütülerek, dünyanın o dönemki koşullarının da etkisiyle başarıya ulaşmıştır.

Satyagraha felsefesi, pasif direniş, doğruluğa bağlılık, gizliliğin reddi ve şiddetsizlik (ahimsa) ilkelerine dayanır. Bu felsefeye göre, düşmanından nefret etmek, onu yok etmek istemek, düşmanını yenmeyi amaçlamak yanlıştır. Doğru olan düşmanını sevmek, yanlışından onu vazgeçirmeye çalışmak ve bu vazgeçirme çabasından zarar görmek pahasına vazgeçmemektir.

Hindistan’ı işgal edip yüzyıllarca boyunduruk altında tutan İngiltere için Gandi şöyle demiştir: “İngiltere’ye yönelik nefreti kalbimizden söküp atmalıyız. En azından benim kalbimde böyle bir nefret yok. Aslına bakılırsa, İngilizlerin her zamankinden daha çok dostuyum.”

***

Görüldüğü gibi, siyasal bir strateji olarak uygulanmayan boykot çeşitlerinde olsun, satyagraha stratejisinin parçası olarak uygulanan boykotlarda olsun temel nokta: Yeni bir uyum ve diyalog zemini yaratmak üzere, “yanlışın safındaki” düşmanımızı dönüştürme çabasıdır. Bu yapılırken “yanlış” davranış” net bir şekilde tarif edilir ve düşmana değil, “davranışa” odaklanılır. Amaç, düşmanı yenmek değil, yanlış davranışından vazgeçirmek yoluyla onu doğruya davet etmektir.

Bu çerçeveden bakıldığında ülkemizde uygulanmakta olan seçim boykotlarının Gandhi tarafından tariflenmiş olan satyagraha ile herhangi bir bağı olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ülkemizde seçim boykotu uygulayan (seçim boykotu çağrısı yapan) hiçbir siyasal örgüt, çevre; bu tavrını seçimler dışındaki herhangi bir alanda sürdürmemektedir. Vergi ödememe, Türkiye mallarını satın almama, TC kurumları ile işbirliğinden kaçınma veya tanınmadığı iddia edilen kktc’nin kimlik, doğum belgesi, evlilik belgesi, mahkeme kararı vb. resmi uygulamalarını reddetme çağrısı tartışma dahi yapılmamıştır. Aksine, boykotu destekleyen ve boykotçu örgütlere para yardımı yapan birçok sermayedar devlet ihalelerine girmekte, vergilerini vermekte, rejimin (parlamenter kurumları dışında) tüm kurumlarının bileşeni olmaktadırlar. Seçim boykotu yürüten örgütlerde aktif bireyler hatta çekirdek üyeleri dahi, seçimlerde oy vermemek dışında rejim ile her türlü bağını sürdürmeye devam etmektedir. Zaten örgütlü oldukları yapıların da aksi yönde herhangi bir çağrısı yoktur, bu yapıların hemen hepsi rejimin kurumlarında kayıtlı, yasal yapılardır.

Burada ifade etmeye çalıştığımız, söz konusu örgütlerin/bireylerin suçlanması değil, satyagraha felsefesinin öngördüğü bütünlüklü bir muhalefet tavrı içerisinde olmadıklarının altının çizilmesidir.

Ülkemizde uygulanmakta olan seçim boykotları, yalnızca ve sadece seçim boykotu olarak işlev görmektedirler. Rejim ile olan tüm diğer ilişkiler seçim dönemleri dışında normal seyrinde ilerlemektedir.

***

Bu noktada akla gelen, herhangi bir gazetenin veya markanın boykot edilmesine bezer konu bazlı bir seçim boykotu ile karşı karşıya olup olmadığımız sorusudur.

Herhangi bir gazete boykot edilirken; gazetenin kullandığı cinsiyetçi dil, halkın belli bir kesimini görmezden gelen yayın politikası veya buna benzer somut bir konuda değişiklik talep edilir demiştik.

Ülkemizde yürütülen seçim boykotlarında bu noktada ciddi bir muğlaklık vardır. Öncelikle seçim boykotları için formüle edilmiş, açık ve bilinir bir talepler dizisi söz konusu değildir.

Her çevre kendi somut durumuna göre seçimleri boykot etmekte veya etmemektedir. Bazı durumlarda seçim boykotu yürüten bir çevre, başka bazı durumlarda seçimlere katılmakta veya bir partiyi/adayı desteklemektedir. Boykot çağrıcıların tamamı ortak bir pratikte buluşmadığı gibi, teker teker örgütlerin/çevrelerin hiçbirinin istikrarlı bir boykot pratiği de yoktur. Hatta bu “övünülecek bir durum” olarak sunulmakta; “boykotun koşulları her seçimin kendi özel durumunda değerlendirilir ve karar ona göre verilir” denmektedir. Demek ki, belirli bir seçime girmemiş bir çevrenin bir sonraki seçime girmesi durumunda önceden dile getirdiği “sıkıntıların” sonraki seçimde çözümlenmiş olduğu, artık söz konusu olmadığını (en azından o örgüt için) varsaymamız gerekir. Ya da boykotun tamamen keyfi bir şekilde uygulandığını, ülkenin koşullarına değil, örgütün koşullarına göre boykot kararı alındığını kabul etmemiz gerekir.

Eğer böyle bir şey varsa, boykot tespit edilmiş bir sorunun çözülmesi için egemenlere yönelik bir mücadele aracı olarak değil, ilgili örgütün kendi koşullarının gösterişli bir isim ardına gizlenerek o seçimlik zevahirin kurtarılması aracı olarak işlev görüyor demektir.

***

Ülkemizdeki seçim boykotları, konu bazlı boykotların temel ilkesi olan “karşı tarafı yok etmek değil onu ikna etmek” ilkesi ile yürütülmemektedir.

Kabaca ifade edilirse boykotçuların büyük bir kısmının ortak fikrine göre; kktc’deki seçimler göstermeliktir, işgal altında seçim yapmak işgalcinin meşrulaştırılmasına hizmet eder, ülkedeki nüfus yapısının değişmesi nedeniyle seçim sonuçları sahtedir ve seçime girmek tüm bu olumsuzlukları onaylamak demektir. Boykot yapmaktaki amaç da, “belirli bir sorunun giderilmesi için diyalog kurmak” değil, “işgalcinin defedilmesi için halk hareketi yaratmaktır.” Yani diyalog yolları kapalıdır, ikna söz konusu değildir ve amaç “işgalcinin yenilmesidir.”

Bu durumda neden satyagraha felsefesine uygun bütünlüklü bir halk boykotu uygulanmadığı ama konu bazlı, sadece seçimlere sıkıştırılmış bir boykot pratiği ile yetinildiği sorusu cevapsız kalmaktadır.

***

Sonuç olarak; ülkemizdeki seçim boykotları ne konu bazlı, diyaloğa dayalı, belirli talepler dizisinden şekillenen ve karşıtını iknaya dayalı bir pratiktir ne de satyagraha felsefesi temelinde yaşamın diğer alanlarında da yürütülen bütünlüklü bir stratejinin seçimlerdeki yansımasıdır.

Görüldüğü kadarıyla, siyasal olarak açmaz içerisinde olan örgütlerin kendi zaaflarını gizlemek için yürüttüğü ve bireylerin ümitsizliğinden beslenerek var olabilen tepkisel bir olgu ile karşı karşıyayız.

Not:
Boykot olgusunu çeşitli boyutları ile incelemeye fırsat buldukça devam edeceğiz. Bu tartışmanın özellikle seçim dönemi dışında yürütülmesini anlamlı buluyoruz. Çünkü seçim dönemlerinde boykot çağrısı yapanlar, bu tür tartışmaları “saldırı” olarak yorumlamakta daha istekli davranmakta, böylesi gerekçelendirmeler de tartışmama pratiklerine mazeret olabilmektedir.

Boykot’un bir siyasal mücadele biçimi olup olmadığını tartışan önceki yazı için:
http://www.ankaradegillefkosa.org/boykot-ve-siyasal-mucadele-munur-rahvancioglu/

Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti