EKONOMİK PAKET VE “BAĞZI” REVİZYONLAR – Nazen Şansal

downloadHafıza-i beşer nisyan ile malüldür der eskiler… Yani insan unutur…
2013 yılında, dönemin kktc Başbakanı işbirlikçi İrsen Küçük ile TC Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay arasında imzalanan Ekonomik ve Mali Konularda İşbirliği Protokolü ve ona dayanarak dayatılan “Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı”, nam-ı diğer ekonomik paket yeni değil elbet…
Ancak insanız ya, unutuyoruz işte. Arada bir dönüp bakmak, hatırlamak ihtiyacı hasıl oluyor.
Bir de, gerek seçim öncesi gerekse halen bu ekonomik paketi “kabul ediyoruz da etmiyoruz, aslında etmiyoruz ama revize edersek olabilir sanki” söylemleriyle yanar döner bir tablo çizen CTP’nin, diline pelesenk ettiği “bağzı revizyonlar” meselesi var ki ne olduklarını bir türlü öğrenebilmiş değiliz. Yılbaşı piyangolarının bir umutla alınmaya başlandığı şu günlerde, sır gibi saklanan revizyonları da buluruz belki hafızamızı tazelerken… Kim bilir, ya tutarsa!
Paketten Seçmeler
Ekonomik büyüme ve istihdam artışının özel sektör eliyle gerçekleştirilmesi esastır. Kamu sektörü, kurumsal ve fiziki altyapıyı hazırlayarak birimler arası koordinasyonu sağlamak suretiyle özel sektöre destek olacaktır.” (Sayfa 7) Programdaki bu cümleden anlaşılan o ki; halkın olan ve halka hizmet olarak geri dönmesi gereken kamu kaynakları, patronları besleyip büyütmek için kullanılacak. Ve o patronlar, dönüp dolaşıp bu halkın emeğini sömürecek; insanları sendikasız ve güvencesiz çalıştıracak, asgari ücret artmasın diye akla karayı seçecek…
“Ekonomik faaliyette bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile sermayesinde kamu payı olan şirketler; mali, ekonomik ve teknolojik yapıları yetersiz olan, yarattıkları zararları, mali yükleri, sermaye ve zorunlu yatırım ihtiyaçları dikkate alınarak Özelleştirme Yasası kapsamında değerlendirilecektir.” (Sayfa 17)  Hal-i hazırda yaşadığımız gibi kamuya ait kurumlar, kuruluşlar, kooperatifler zarar ettirilip, niteliksizleştirilip batırılacak veya çaresizlik girdabına sürüklenip özelleştirilmesinin koşulları yaratılacak. Bu da, son kalan var oluş araçlarımızın, üreten değerlerimizin, yerli veya muhtemelen yabancı ve daha da muhtemelen  AKP yandaşı sermayeye peş keş çekilmesini anlamına gelecek.
“Elektrik enerjisini daha ucuza mal edebilmek için KIB-TEK’in yeniden yapılandırılarak özelleştirilmeye hazırlanması, kayıp kaçağın azaltılması, tahsilatın artırılması, rüzgar enerjisi gibi daha ucuz yöntemlerle elektrik
üretilmesi, enerji verimliliğinin sağlanması gibi yollara başvurulmalıdır. Elektriğin maliyetinin aşağıya çekilmesi için Türkiye’den kablo ile elektrik getirilmesi projesine ağırlık verilecektir.” (Sayfa 27) Elektrik zammından ve kurumun her geçen gün yıpratılmasından anlaşılan; enerjide özeleştirme ve bağımlılaşma planları tıkır tıkır işlemektedir. “Parçala ve piyasaya aç” mantığıyla da desteklenen bu plana, “tahsilatın artırılması amacıyla elektrik dağıtım sisteminin işletme hakkının devredilmesi (sayfa 28) de dahldir.
“Telekomünikasyon alanında AB müktesebatına uygun, işletme hakkı devrini esas alan yasal düzenlemeler yapılacak, iletişimde yeni teknolojilerin kullanımı, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve yönetimi uluslararası standartlara kavuşturulacaktır.” (Sayfa 26) Böylesi parlak ambalajlı lafların ardındaki de “işletme hakkı devri” meselesi, yani yine özelleştirme ve piyasaya açma gayesinden ibarettir. Nitekim, “Telekomünikasyon altyapısı ve hizmetleri, işletme hakkı devri, yap işlet devret ve hisse devri yöntemlerinden biri kullanılmak suretiyle yeniden yapılandırılacaktır.” (sayfa 41) ifadeleriyle, sadece altyapının değil hizmetlerin de, dolayısıyla çalışanların da özelleştirmeden nasibini alması hesaplanmaktadır.
Aynı yöntemlerle suyun piyasaya açılması, TC’den su getirilmesi anlaşmasında yer aldığı gibi ekonomik pakette de belirtilmektedir. “Türkiye’den boru ile su getirilmesi projesi kapsamında oluşacak yeni su kaynağının dağıtılmasına yönelik yeni organizasyon yapıları kurulacak ve dağıtım şebekeleri, atıksu toplama ve arıtma sistemleri, uygun finansman modelleri (YİD, Yİ, işletme hakkı devri vb.) kullanılarak hayata geçirilecektir.” (Sayfa 40)
Tüm bunların yanı sıra, görünen köy kılavuz istemese de Protokol kapsamındaki bir takım projeler için ayrılan kaynaklar da düşündürücü ve resmi tamamlayıcıdır: Kültür kaleminde, din hizmetlerinin geliştirilmesi için 7.208.000TL, Lefkoşa Belediyesi tiyatro binasına katkı olarak 1.960.000TL öngörülmüştür.
Birilerinin, oturduğu yerden havasına, suyuna, taşına, toprağına göz diktiği şu zavallı, şu güzelim memlekette yaşayan insanlara ise hala “bağzı revizyonlar”dan bahsedilmekte, Ankara’nın karşısına dikilip ne isteneceği söylenmemekedir. Acaba pakette yapılması talep edilecek revizyonlar, bahsettiğimiz özelleştirmeleri, yoksullaştırma, yok etme, asimile etme planlarını içermekte midir yoksa içermemekte midir? İki taraflı olan bir protokolün değişmesi için TC’nin de onayı gerektiğine göre Ankara “hayır” derse hükümet ne yapacaktır? Ankara değil Lefkoşa deme iradesini gösterebilecek midir? Şimdi biz meraktan, paketlensek de mi beklesek yoksa paketlenmesek de mi patlasak!
Nazen Şansal
Baraka Kültür Merkezi aktivisti

Be the first to comment

Leave a Reply