Freire’i Ada Yarımızdan Yorumlamak – Yusuf Özgü Sertel

Ezme edimlerinin sadece “geri kalmış” veya “gelişmekte olan” coğrafyaların halklarına değil, “gelişmiş” diye adlandırılan coğrafyalardaki halklara da nasıl uygulandığını hayattan örneklerle ve bu örnekleri de düşünsel süreçlerle zenginleştirerek; insanın özgürleşmesinin yolunu genişletici çok büyük katkılar koyan Ezilenlerin Pedagojisi’nden ada yarımıza bir bakalım istedik.

 

Yazımızda -doğaldir ki- ilgimizi çeken ve içinden geçtiğimiz güncel süreçlere karşılık gelen belirli noktalarla ilintili bir alıntı yaparak bu alıntıya yaşadığımız coğrafya üzerinden yorumlarımızı katacağız.

 

Fanatizmle beslenen sekterlik, her zaman hadım edicidir. Eleştirel bir ruhla beslenen radikalleşme ise daima yaratıcıdır.” (1)

 

Ada yarımızın ”egemenleri” -ne kadar egemen oldukları tonlarca su götürür- pratiklerinin eleştirildiği hallerde, bu pratiklerin doğurgularının doğrudan nesnesi olan ve hem bu doğurgulara hem de onlar karşısında salt “nesne” kalmaya başkaldırışı -olumsuz bir özellikmişçesine- radikalleşme olarak kamuoyu gözünde değersizleştirmeye çalışmaktadırlar. Kendileri ise katılık ve hoşgörüsüzlük içeren sekterlik yolunu seçerek, sorun çıkarmayan, sorgulamayan, eleştirmeyen “nesne”lerin (ezilen halkların) bu hallerini muhafaza etmek, halkın kendisi için özneleşmesini( kendini ilgilendiren herşeyde oluşturucu ve dönüştürücü olmasını) engellemek istemektedirler.

 

Bu durumu “asrın projesi” diye nitelendirilen ve Kıbrıslı Türk halkının şimdisini ve geleceğini doğrudan ilgilendiren, egemenliğinin(halk) adeta turnusol kağıdı misali göstergesi olacak olan meselede gözlemlemekteyiz.

 

Halktan ve –onunla birlikte onun içinden doğan- siyasi/kültürel yapılardan gelen eleştiriler karşısında, siyasi tartışma kültürünün çok uzağında tavırlarla ve bir gizemlilik hali içerisinde hem bilgi karartması uygulanmakta hem de elde edilebilen bilgi sızıntıları ışığında sürece dahil olmaya, sonuçlarını değiştirmeye( özneleşme) çalışanları gerçekleri “çarpıtmak”la suçlamaktadırlar.

 

Kendi hayallerinde resmettikleri –zaten olması gereken ve oldurul(a)mayan odur- pratiklerini, aslında gerçekte yaşananmış gibi algılamakta ve bunu uslanmak bilmez bir fanatizmle savunmakta, hayallerindekiyle yaşanan gerçekliğin bir birini karşılamadığını işaret edenleri ise –başarabiliyorlarsa- ya görmezden gelme ya da karalama yolunu seçmektedirler.

 

Bir haber sitesine sızan, su konusu ile ilgili TC ve kktc hükümetlerinin anlaşma metni üzerine yapılan eleştiriler(radikalleşme sürecinin getirileri) – ki hüküm etme yetkisini elinde bulunduran bir çok makamın metinle benzeş demeçler vermesine rağmen- doğru değildir diye “eleştiri”ye uğruyor ama karşısına “doğru”lar çıkartılmıyor. Bu anlamda karşısına doğrusu çıkarılamayan “eleştiri” eleştiri olmaktan çıkıyor. Diyaloğun gereği, karşılıklı eleştirel süreçler de doğmayınca, kısır zümresel savunuların ötesine geçilemiyor ve haliyle düşünce ve eylem birlikteliğinin öncüsü olan düşünce, toplum yararına düşünsel bir ürün olarak ortaya konamıyor.

 

Oluşturucu süreçlerin dinamiği olması gereken eleştirel ruhla beslenen radikalleşme yerine sekter bir tavır takınılınca; halkı oluşturmak ve dönüştürmekten men ederek, hadımlaşan özgürleşme sonucunda –doğaldır ki- genel olarak süreç toplumsal kazanım getirmekten çok uzak bir sonuca mahkum oluyor.

 

Ve günün sonunda “asrın projesi”nin kendisi, halk kitlelerinin yaşamsal çıkarlarını hadım etme noktasında –sermayedar adına- ve -yine egemenlerin yüklediği anlamıyla- radikalce özgürleşiyor!!!

  • Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi,1991 s.20.

Yusuf Özgü Sertel
Bağımsızlık Yolu Üyesi