Kıbrıs’ın Öbürleri… Bir göçmenlik hikayesinin de ötesinde…

kibrisinoburleriBaraka Film Atölyesi’nin yeni belgeseli ‘Kıbrıs’ın Öbürleri’ yani Kıbrıs’ın ötekileri ile Türkiye’den göç eden insanların yaşam ve çalışma koşullarını sözlü tarih yöntemiyle belgelemekte.

Belgesel’in Galası Cumartesi saat 20:00’da Saçaklı Ev’de gerçekleştirilecek.

Baraka Film Atölyesi’nden Baraka aktivisti Mine Balman ile Türkiye’den gelen göçmenlerin yaşam ve çalışma koşullarını konu alan Kıbrıs’ın Öbürleri belgeseli ve Baraka Film Atölyesi hakkında konuştuk.

Mine Balman:Uzun çalışma saatleri, düşük maaşlar, çoğu zaman hakarete varan insanlık dışı muamele ve can güvenliğinden yoksun çalışma koşulları göçmen işçilerin günlük gerçeğidir. Kıbrıs’ta en ağır, en riskli, en güvencesiz ve en düşük maaşlı işleri göçmenler yapmaktadır. Normalde iş güvencesinin ve çalışanlarının haklarının garantiye alınmasını sağlaması gereken çalışma izni ile ilgili uygulamalar; mevcut durumda idarenin de yardımlarıyla patronların emekçiler üzerinde daha fazla baskı oluşturmasının aracı durumuna gelmiştir.”

“Mücadele göçmenleri dışlayarak değil, sınırsız ve sınıfsız bir dünya için göçmenlerle birlikte mücadele vermekle yürütülmelidir. Geleceğini bu adada kurgulayan göçmenler ile birlikte bir mücadele örmeliyiz.”

 

 

 

Baraka Film Atölyesinden bahsedebilir misiniz? Hangi değer ve ilkeler üzerinden üretim yapyor, neler yapıyor? 

Baraka Film Atölyesi, Baraka Kültür Merkezi çatısı altında 2010 yılında faaliyete geçen bir etkinlik grubudur. Baraka’da Baraka Film Atölyesi’nden evvel de sinema ile ilgilenen kişiler tarafından yapılmış sinemasal üretimler vardı. 2006 yılında “Bir Adada Bir Arada” isimli barış ve birlikte yaşama temalı filmlerin kolajından oluşan bir film projesi yürütüldü. 2009 yılında ise Halk-Der belgeseli hazırlandı. 2010 yılından itibaren Baraka Film Atölyesi ismi altında çalışmalar başladıktan sonra, belgesel sinema tarzında üretimler yapılmaya başlanmıştır. Baraka Film Atölyesi Kıbrıs’ta belgelenmemiş, resmi tarih tarafından baskılanmış pek çok konunun sinemaya aktarılması ve gelecek nesillere aktarılmasını hedeflemektedir. Bunu yaparken de belgesel sinemada sözlü tarih yaklaşımını benimsemektedir. Belgesel sinemanın sözlü tarih yaklaşımının gücünü insanlardan almasından yola çıkarak, insanların hikayelerini kendi ağızlarından aktarmak hedeflenmektedir.

Baraka Film Atölyesi tarafından 2011 yılında Baraka’nın ilk 10 yılını anlatan Baraka Belgeseli hazırlandı. 2012 yılında ise Asimilasyon Üçlemesi adında üç kısa filmden oluşan ve Kıbrıs’a uygulanan asimilasyon politikalarının üç farklı boyutunu anlatan bir film hazırlandı. Yine 2012 yılında askerdeki anılarını kaleme alan birisinin askeri mahkemede yargılanma süreci, askeri hapishanede kaldığı süre boyunca her gün gerçekleşen eylemleri konu alan Sayın Komutan isimli belgesel hazırlandı. Baraka Film Atölyesi’nin gelecekteki hedefleri arasında belgesel sinemasının yanı sıra diğer alanlarda da üretimler yapmak da vardır. Baraka Film Atölyesi, film çekme teknikleri ile ilgili herhangi bir deneyimi olması gerekmeksizin, amatör film ile ilgilenen herkese kapılarını açık tutmaktadır.

 

8130_124926489169_3382292_n

“Kıbrıs’ın “Öbürleri” belgeseli Kıbrıs’ın kuzeyine ekmeğini kazanmak gayesiyle göç eden altı göçmenin kişisel hikayeleri üzerinden göçü, göçmenlerin Kıbrıs’taki sosyal, ekonomik, çalışma hayatlarını ve göçmenliği anlatmaktadır.”

 

Kıbrıs’ın “Öbürleri” belgeselinden bahsedebilir misiniz?

Kıbrıs’ın “Öbürleri” belgeseli Kıbrıs’ın kuzeyine ekmeğini kazanmak gayesiyle göç eden altı göçmenin kişisel hikayeleri üzerinden göçü, göçmenlerin Kıbrıs’taki sosyal, ekonomik, çalışma hayatlarını ve göçmenliği anlatmaktadır. Bu konuyu bir belgesel olarak işlemek fikri 2012 yılında Asimilasyon Üçlemesi isimli belgesel çalışması hazırlanırken ortaya çıkmıştı. Asimilasyon Üçlemesi’nden sonra yeniden başlattığımız eğitim çalışmaları sırasında teorik okuma ve tartışmaları yürütürken, senaryo yazımı, çekim teknikleri, kamera kullanımı gibi konuları pratiğe dökmek üzere başlatılan bir projedir. Eğitim çalışmalarını da sayarsak dört ay süren kolektif bir çalışma sonucu ortaya çıkmıştır. Teknik anlamda tamamen amatör ve bir el kamerası haricinde herhangi bir ekipman kullanılmaksızın üretim yapılmıştır. Senaryosunun yazımından, röportaj ve detay çekimlerine kadar her aşamada kolektif bir çalışma yürütülmüştür. Kıbrıs’ın kuzeyinde hem Türkiye’den hem de diğer ülkelerden çalışmak için gelip yerleşen emekçilerle ilgili herhangi bir veri bulunmamaktadır. İlgili bakanlık olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan, Baraka Kültür Merkezi olarak yazılı istatistik talebine de bir yanıt verilmemiştir. Göçmenlerin sayıları binlerce hatta yüzbinlerce olarak ifade edilirken yaşamları ile ilgili bilgiler belki de bu belgesel ile ilk kez görsel anlamda kayıt altına alınmıştır.

 

Kıbrıs’ın “Öbürleri” derken kimleri kast ediyorsunuz? Hangi kaygılardan yaklaştınız? “Öbürleri” ne demektir?

Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974 sonrası oluşturulan sistemde TC egemenleri ve işbirlikçileri her türlü araç ile Kıbrıslı Türk halkının siyasi iradesine müdahale edip, “Gelen Türk, giden Türk” mantığı ile hareket ederek, özellikle Kıbrıslı Elenlerden boşalan köylere ve evlere nüfus taşımıştır. Türkiye’den Kıbrıs’a her türlü yerleşimi kolaylaştırmak için hem yerli hem TC kökenli sermaye teşvik edilmiş ve Kıbrıs’ın kuzeyi, özellikle Türkiye’den ciddi oranda göç almıştır. Belgesel, Kıbrıs’ın “Öbürleri” olarak isimlendirilmiştir çünkü Kıbrıs’ta konuşulan ağızlarda “Öbürleri” kelimesi “Ötekileri” demektir. Bu belgesel,  göçmenlere karşı dışlayıcı ve ötekileştirici bakış açısını bir nebze olsun kırmayı, göçmenleri anlamayı, hayatlarına empati ile yaklaşmayı ve siyasilere yönelik öfkenin göçmenlerle alakalı olmadığını ortaya koymayı hedeflemektedir.

 

Kıbrıs’ta göçmenlerin sosyal ve ekonomik durumundan bahsedebilir misiniz?

Özellikle sosyo-ekonomik nedenlerle, doğup büyüdükleri toprakları geride bırakan göçmenler, ekmeğini kazanacakları yeni bir hayatın umudu ile Kıbrıs’a yerleşmektedirler. Kıbrıs’ta çalışma hayatında emekçilerin durumu genel olarak olumsuzdur. Örgütsüzlük, yasal mevzuata uyulmaması ve bilinçli olarak denetimin eksik bırakılması gibi sıkıntılar tüm emekçiler için geçerlidir. Ancak göçmen işçilerin durumu kat be kat daha ağırdır. Uzun çalışma saatleri, düşük maaşlar, çoğu zaman hakarete varan insanlık dışı muamele ve can güvenliğinden yoksun çalışma koşulları göçmen işçilerin günlük gerçeğidir. Kıbrıs’ta en ağır, en riskli, en güvencesiz ve en düşük maaşlı işleri göçmenler yapmaktadır. Normalde iş güvencesinin ve çalışanlarının haklarının garantiye alınmasını sağlaması gereken çalışma izni ile ilgili uygulamalar; mevcut durumda idarenin de yardımlarıyla patronların emekçiler üzerinde daha fazla baskı oluşturmasının aracı durumuna gelmiştir. Türkiye’deki egemenler Kıbrıs’ın kuzeyinde maaşların yüksek olduğu ile ilgili çeşitli açıklamalar yapmakta ve Kıbrıs’ın kuzeyine neo-liberal ekonomik paketler dayatmaktadırlar. Bu paketler hem Kıbrıslı Türkleri hem de göçmenleri olumsuz etkilemektedir. Göçmenler emek mücadelesi içine dahil edilmemekte ve sınıf mücadelesinde yer alamamaktadırlar. Özel sektörde örgütlenmek istemeyen sendikaların da göçmenleri örgütleme gibi bir hedeflerinin olmadığı çok açık görülmektedir. Oysa, göçmenler de Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarına benzer sorunlarla yüzleşmektedirler. Hayat pahalılığı, paralı sağlık ve paralı eğitim, toplu taşımacılığın olmaması, yüksek ev kiraları, kötü barınma koşulları ve daha bir çok sosyal sorun bu topraklarda hayatını sürdüren herkes gibi göçmenleri de etkilemektedir.

 

Solun göçmenlere yaklaşımı nasıldır? 

TC Devleti’nin dayatmaları, yerli işbirlikçilerin TC Devletine yaranmak için yürüttüğü politikalar, Kıbrıslı Türklerin kendi ülkelerinde mağdur olmaları ile sonuçlanmaktadır. TC’ye karşı güçlü ve örgütlü bir mücadele yürütemeyen Kıbrıslı Türkler de örgütlü tepki verememekte, göçmenlere karşı  zaman zaman bireysel tepkiler yöneltmektediler. Bu tepkiler ayrımcı ve ötekileştirici, çoğu zaman da yabancı düşmanı ve ırkçı bir zeminde ortaya çıkmaktadır. Maalesef  bu yaklaşım solun içerisinde de sıklıkla görülmektedir ve sol tarafından da TC Devleti’ne yönelik duyulan öfke, göçmenlere yöneltilmekte, göçmenlerin örgütlenmesi, daha iyi koşullarda yaşayıp, çalışması için herhangi bir etkin çalışma yürütülmemektedir. Sendikalar göçmenleri üye yazma kaygısı dahi gütmemektedirler. Oysa bugün bunların önüne geçilmeli geleceğini bu ülkede gören göçmenlerle birlikte daha güzel yarınlara ulaşmak için dayanışma içinde ve sınıfsal temelde bir mücadele verilmelidir.

Göçmenlerin toplumsal mücadelelerdeki yeri ve rolü ne olmalı?

Halkları kardeş, barış dolu bir gelecek; Kıbrıslıların emperyalizme, taşeronlarına ve yerli işbirlikçilerine karşı vereceği mücadele ile şekillenecektir. Bu süreçte mücadele eden ve edecek olan; Kıbrıs’taki halklarla dayanışan ve hatta egemenlerin karşısında tek yumruk olacak olan göçmen kesimler mevcuttur. Mücadele göçmenleri dışlayarak değil, sınırsız ve sınıfsız bir dünya için göçmenlerle birlikte mücadele vermekle yürütülmelidir. Geleceğini bu adada kurgulayan göçmenler ile birlikte bir mücadele örmeliyiz.

filmatolyesi“Başka bir ülkeden göç ederek gelmiş olsalar da geleceğini bu adada gören herkes ve kendini Kıbrıslı Türk halkının bir parçası sayan  her göçmen mücadelemizin bir parçası olmak durumundadır.”  

Baraka’nın göçmen sorununa bakışı nasıldır?

Baraka Kültür Merkezi Kıbrıs’ın kuzeyindeki göçmenliği dünyanın geri kalanında yaşanan göçmenlikten daha farklı bir yere koymaktadır. Ülkemizdeki göçmenler farklı kökenlerden olsalar da ağırlıklı olarak Türkiye’den gelmektedirler. Türkiye’nin nüfus politikası gereği sürekli olarak gelmeye devam etmeleri gerekmektedir. Öncelikle bu geliş gidişler engellenmeli, yani kimlikle giriş çıkışlar ve çalışma yaşamı ile nüfus kayıt altına alınmalıdır. Böylece hem emek sömürüsünün bu kadar serbestçe yapılmasının önüne geçilmiş olacak hem de asimilasyon ve entegrasyon politikalarının da dişlileri kırılmaya başlayacaktır. Bugün mücadelede Baraka Kültür Merkezi olarak en çok dayanıştığımız örgütlerin başında Kıbrıs Pir Sultan Abdal Kültür Derneği gelmektedir. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği mücadelede en ön saflarda yer almaktan çekinmeyen bir göçmen örgütlenmesidir ve aramızdaki güven ilişkisi de üst düzeydedir. Artık  kendini Kıbrıs’ın bir parçası olarak gören göçmenlerin mücadele ve direniş ruhunu ortaya çıkarmak, göçmenleri dışlamakla değil, sınırsız ve sınıfsız bir dünya için mücadele ederek ve bu mücadeleyi örgütleyerek, yayarak olacaktır. Başka bir ülkeden göç ederek gelmiş olsalar da geleceğini bu adada gören herkes ve kendini Kıbrıslı Türk halkının bir parçası sayan  her göçmen mücadelemizin bir parçası olmak durumundadır.

 

Röportaj: Hasan Yıkıcı

Not: Bu röportaj ilk olarak Türkiye’de yayın yapan muhalefet.org istesinde çıkmıştır.

 

 

Be the first to comment

Leave a Reply