‘Servet Vergisi’ Kimi Rahatsız Etti? – Kamil İbrahim İpçiler

Ülkemizde son dönemde ciddi şekilde gündeme gelen ‘Servet Vergisi’ talebini ben de Ferdi S. Soyer, Erkut Şahali ve başka birçok insan gibi ilk kez bu dönemde duydum. Ülkemiz özelinde bunun hangi çerçevede talep edildiğini Bağımsızlık Yolu Partisi’nin yayınlarından tüm detaylarıyla okudum, dünyadaki örneklerini ise internetteki kaynaklardan araştırdım. Talebin teknik boyutu ekonomist arkadaşlarımız, siyasi partiler ve sendikalar tarafından dile getiriliyor zaten. Ben ekonomist değilim ve açıkçası konuyu araştırdıkça, servet vergisi tartışmasında esas ilgi çekici meselenin teknik detaylardan ziyade talebin kendisinde olduğundan iyice emin oldum.

Servet vergisi hakkında fikir sahibi olmak için sizler de interneti kullanabilir, ilgi alanınıza göre ülkeler bazında uygulanması ve iktisadi detayları noktasında da bilgi edinebilirsiniz. Konuyu araştırmaya karar verirseniz, varacağınız sonuçlar muhtemelen benimkilerle benzer olacak. Belki de ilk kez duyduğunuz servet vergisinin aslında tüm dünyanın gündeminde olduğunu görerek ilk etapta şaşıracaksınız.

Servet vergisini daha öne duymuşsanız dahi, İtalya, İspanya, Kanada, İsviçre, Hollanda ve Norveç gibi birçok ülkede uygulanmakta olduğunu, kapitalizmin beşiği ABD’de ikinci dünya savaşı döneminde kaynak yaratmak için kullanıldığını, son başkanlık seçimlerinde Demokratların aday adayları arasında 2. ve 3. en yüksek oyu alan Bernie Sanders ve Elizabeth Warren’ın servet vergisi vaatleri olduğunu gördüğünüzde mutlaka bir şaşkınlık yaşayacaksınız. “Kışla Komünizmi mantığı” denilerek değersizleştirilmeye çalışılan talebin, IMF tarafından bazı ülkelere önerildiğini öğrenince ise şok olacaksınız.

Bütün heyecanı kaçırdığımın farkındayım, ancak spoiler vermeye başlamışken şunu da araya sıkıştırayım;

Dünyada devletlere “servetimizi vergilendirin” diye çağrı yapan ultrazenginler bile var!


Peki servet vergisi neden bu kadar popüler oldu?

Ultrazenginlerin sayısı gittikçe azalmaya, servetleri ise gittikçe çoğalmaya devam ediyor da ondan. Tüm ülkelerde zenginlikler, büyük bir hızla daha dar bir kesimin elinde ve daha fazla şekilde toplanmaya başlıyor.

Hal böyle olunca kaynak arayan devletler, hayatları her geçen gün daha da zorlaşan toplumun yüzde 98’lik kesimi, hatta can ve mal güvenliğinden endişe duymaya başlayan yüzde 2’lik ultrazengin kesim bile, servet vergisi hakkında düşünmeye, konuşmaya, bu konuyu hayata geçirmeye başlıyor.

Yazının başında belirttiğim gibi, ekonomist değilim. Bir sosyolog olarak toplumdaki eşitsizliğe, eşitsizliğin yarattıklarına, bunun doğuracağı sorunlara ekonomi alanına hakim olduğumdan daha fazla hakimim. Keza iletişimciyim ve iyi bir medya okur yazarıyım. Kimin servet vergisi ile ilgili hangi tepkiyi verdiği neden verdiği, kimin servet vergisi talebinden rahatsız olduğu, neden medyanın bir kısmının servet vergisi ile ilgili açıklamalara yer vermediği, detaylarına neden yer verilmediği, yine kimlerin bu talebi nasıl değersizleştirmeye çalıştığı, en az talebin kendisi kadar ilgimi çekiyor. Ekonomist, sosyolog, iletişimci veya her ne isterseniz olun… Zaten kalbi soldan atan bir insansanız, her şeyden önce eşitsizlikten, adaletsizlikten ve bunun savunucularından gıcık kaparsınız. O yüzden gelin biz bu yazıda Servet vergisi kimleri rahatsız etmiş ona bakalım…

Servet Vergisi’ne “Kışla Komünizmi” Deyip, Memurdan Kesilsin”ci Olmak

“Bu memlekette artık bu felaket içerisinde, sağcısının da solcusunun da ağzında bir kışla komunüzmi mantığı hakim oldu. Kışla komünizmi diyorum ben bu tanımlamalara…

“zenginden alıp fukaraya vereceğim” edebiyatları…” Ferdi S. Soyer

‘Servet vergisi’ni araştırdığınız, üzerine okumalar yaptığınız zaman varmakta zorlanacağınız sonuç servet vergisi talebinin “kışla komünizmi mantığı” olduğudur. Çünkü araştırdığınız zaman bu verginin milyonlarca sterlini bulunan ultrazenginlerle kısıtlı olduğunu, toplumun yüzde 98’inin ve ekonominin bu yolla krizden kurtulabileceğini anlayacaksınız. Bu yöntemin birçok ‘ileri’ ülkede atıl duran ciddi bir kaynağı ekonomiye kazandırmak ve piyasayı canlandırmak adına uygulandığını, İMF tarafından dahi önerildiğini, ABD başkanlık seçimlerinde bile gündemde olduğunu ve tüm dünyada güncel bir tartışma konusu olduğunu göreceksiniz. Buna rağmen servet vergisi talebinin çağ dışı, totaliter mantıkda, hak ve özgürlüklere aykırı olduğu sonucuna varıyorsanız, siz servet vergisini değil, bu talepten nasıl kurtulacağınızı anlamaya odaklanmışsınız demektir.

Böylesi adil ve eşitsizlikleri bir nebze azaltacak bir talebi bir ‘bela’ olarak görüp bertaraf etmeye, ‘değersizleştirmeye’ odaklanmış olmanız ise insanın aklına kötü şeyler getirir.

Misal; partinizi ‘’Birleşik Güçler’’ diyerek ultrazenginlerin güdümüne sokmuş, onlardan para ve emir alan, onlar tarafından yönetilen bir konuma düşmüş olduğunuzu düşünebiliriz.

“Bir yerlerde bir şeyler birikecek ve siz ansızın onun üstüne çökeceksiniz. Bu mümkün değil”

diyor CTP Milletvekili ve Eski Bakan Erkut Şahali.

Zira ultrazenginlerden para ve emir alan bir parti değilseniz, servet vergisini ‘birilerinin birikimine çökmek’ olarak lanse etmenizin hiçbir mantığı yoktur.

Hele hele aynı partinin yıllardır her fırsatta kaynak arayışı adı altında “memurdan kesilsin”, “hayat pahalılığı ödenmesin”, “13. Maaş kalksın” gibi yaklaşımlarda bulunduğunu, ekonomiyi kurtarmak adına(!) göç yasasını geçirip kamu çalışanlarının haklarını budadığını düşünürsek, servet vergisi nasıl birilerinin hakkını gasp etmek olsun?


Toplumun yüzde 2’lik bir kesiminin milyonlarca sterlinlik servetlerinin vergilendirilmesi konuşulması bile ayıp bir birikimdir, haktır da; çalışanın maaşı, hayat pahalılığı, 13. maaş hakları hak değil midir? Her fırsatta kazanılmış haklara göz dikmek “kışla komünizmi” değildir de, ultrazenginlerin servetinin yüzde 5’ini vergilendirmek “kışla komünizmidir” öyle mi…

Ultrazenginlerin iplerini elinde tuttuğu sözde sol partiye baktık. Gelin bir de sağ partilere bakalım. UBP-YDP-DP hükümetinin pandemide kapanma gündeme geldiği an nasıl tak diye “memurdan kesinti” yaptığını gördük. Yetmedi “gelecek ay maaşlar zorda” dendi, o da yetmedi “geri ödeme olmaksızın kesintiler” için nabız yoklanmaya başlandı. Özel sektör için bir şey yapılacaksa kaynak lazımdı ve bu kaynak yalnızca kamu çalışanlarının maaşlarıydı, niye fedakarlık yapılmıyordu.

Oysa servet vergisi talebinin gündeme gelmesi ve halktan destek görmesiyle kamu çalışanlarının maaşları bir anda kimseye batmamaya başladı. Hükümet edenler ve onların medyadaki kalemşörleri yıllardır yaptıkları kamu çalışanını özel sektör emekçisine hedef göstermekten dahi bir anda vazgeçtiler.
Çünkü birileri çıkıp, kaynağın kamu çalışanının maaşı olmadığını, asıl kaynağın hem de çok daha fazlasının yüzde 2’lik kesimin banka hesaplarında durduğunu açıkladı. Bu saatten sonra kamu çalışanlarını hedef almak, servet vergisi talebini daha da güçlendirece bir reaksiyona yol açabileceği için, kamu çalışanları bir anda hem patronların partilerinin, hem de onların medya kalemşörlerinin gündemden düşüverdi.

Öte yandan YDP Başkanı Arıklı ise hem kendi kitlesi içerisindeki yoksul kesime şirin görünmek, hem de talebin içini boşaltmak adına farklı bir hamlede bulunarak “faiz ödemek koşuluyla iç borçlanma” şeklinde ‘servet vergisine benzer bir şeyin’ yapılabileceğini söylüyor. Oysa Arıklı, ultrazenginlere faiziyle ödenecek bir iç borçlanmanın servet vergisinden çok farklı bir uygulama olduğunu, bunun mevcut kamu kaynaklarının ultrazenginlerin zenginliklerine zenginlik katma amacıyla kullanılması anlamına geldiğini gayet iyi biliyor. Tıpkı hükümette bulunduğu dönemde pandemide kullanılan otel ve yurtların kamulaştırması yerine, kişi başı ücret ödenerek kamu kaynaklarıyla yandaş otel ve yurt sahiplerinin ihya edilmesi gibi…

Servet Vergisi Kimi ‘Rahatsız Etmez’

Servet vergisi bu toplumun yüzde 98’ini rahatsız etmez. Ülkemiz için talep edilen servet vergisi uygulamasında “500 bin sterlin ve üzerindeki servete, servetin miktarına göre değişen yüzdeliklerle vergi” önerilmektedir. Böylesi bir servete sahip olanlar ise ülkemizde bir elin parmaklarını, yani yüzde 2’lik bir kesimi geçmez.

Yüzde 98’lik kesim bir yana dursun, bazı durumlarda bu talep yüzde 2’lik kesimi bile rahatsız etmeyebiliyor. Yazının giriş bölümünde bahsettiğim gibi, zenginlikler noktasında makasın rekor seviyelere ulaşmasından ötürü can ve mal güvenliğinden endişe eden ultazenginler de, “bir gün hepsine göz dikeceklerine, şimdi ufak bir kısmını alsınlar” diyebiliyor. Kimi ultrazengin ise tıpkı ‘hayırişleri’ gibi, bunu bir ‘vicdan rahatlatma’ aracı olarak görüp destekleyebiliyor.

Özetle; servet vergisi talebi en çok ultrazenginlerin avukatlarını, kapı kullarını, yani siyasi partilerini, birleşik güçlerini, onların parasıyla dönen medya şirketlerini rahatsız ediyor.

Bu yazıyı okuyorsanız, ultrazengin olmadığınıza göre, eğer bu kapı kullarından da değilseniz, gelin bu talebi birlikte yükseltelim. Servet vergisi en gerçekçi çaredir ve bu krizde kısa vadedeki tek çıkış yolumuzdur.

#ServetVergisi

#HemenŞimdi


Kamil İbrahim İpçiler
Baraka Aktivisti

Kaynaklar:

Servet Vergisi Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Dünya servet vergisi tartışıyor | Servet vergisi politiktir sınıfsal tercihi yansıtır

Serveti Neden ve Nasıl Vergilendirmeliyiz? (4) | Madalyonun İki Yüzü Zenginlik ve Yoksulluk – Mustafa Durmuş

Servet vergisi tartışmalarına giriş

CTP’liler Servet Vergisi Önerisine Karşı Çıkmaya Devam Ediyor

YDP’li Arıklı, Zenginden Alıp Fakire Vereceğiz Derken, İç Borçlanmadan Bahsetmiş!

Özkızan, Arıklı ve Erhürman’ı Eleştirdi